Muhammed Enes Öztürk

Muhammed Enes Öztürk

Balfour Deklarasyonu, Afganistan ve Ukrayna: Batılı iki yüzlülüğün anatomisi

Balfour Deklarasyonu, Afganistan ve Ukrayna: Batılı iki yüzlülüğün anatomisi

İslam aleminin yakın tarihi işgalcilerin istilaları ve komploları ile dolu olduğundan, işgalci güçlerin çok sayıda planına, stratejisine ve taktiğine şahitlik ettik.

Balfour Deklarasyonu'ndan Afganistan'daki düzmece seçimlere kadar, bu plan ve taktikler genellikle ABD ve İngiltere gibi Batılı milletlerin planlarıydı. Bu müdahaleler sebebiyle milyonlarca Müslüman ölümcül sorunlarla karşı karşıya kaldı. Evlerini terk etmek zorunda kaldılar, öldürüldüler, işkence gördüler, vesaire.

Bugünlerde, Batılı medya, Ukrayna'nın Rus işgalindeki bölgelerinde düzenlenen Rus destekli düzmece referandumlarla meşgul. Herkesin bildiği üzere bu referandumlarda Rusya Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson oblastlarını ilhak etti. Ukrayna halkı ve Batılı dostları -haklı olarak- bu referandumlara karşı çıktı, bunları düzmece ve zorlama süreçler olarak niteledi.

Tüm bu bahisler bana, İslam aleminin nasıl işgal edildiğin, bölündüğünü ve Batılıların müttefiklerine altın tepside sunulduğunu hatırlattı. Kanaatimce Balfour Deklarasyonu ve Afganistan'daki seçimler, bu konudaki Batılı politikaların örnekleri arasında yer alıyor.

Balfour Deklarasyonu

1917 yılında İngiliz hükümeti, Filistin Mandası toprakları üzerinde bir Yahudi devletinin oluşturulması fikrini benimsedi. İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Arthur James Balfour'un Lord Walter Rothschild'e mektubu, İsrail'in temellerini attı.

Mektubun tam metni, emperyalist bir kibirle dolu:

"Majestelerinin hükümeti adına, size Kabine'ye sunulup onaylanmış olan, Yahudi Siyonist arzularına ilişkin aşağıdaki sempati deklarasyonunu iletmekten memnuniyet duymaktayım:

Majestelerinin hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için ulusal bir yurt kurulmasına olumlu gözle bakmaktadır ve bu amaca ulaşılmasına yardımcı olmak için elinden geldiğince çaba gösterecektir. Filistin'de halen mevcut Yahudi olmayan toplulukların toplumsal ve dini haklarına ya da Yahudilerin diğer ülkelerdeki hak veya politik statülerine halel getirecek hiçbir şeyin yapılmayacağı net bir şekilde anlaşılmalıdır.

Bu deklarasyon hakkında Siyonist Federasyon'u bilgilendirmenizi memnuniyetle karşılayacağım."

Bu mektubu kelime kelime tahlil etmeyeceğim. Ancak mektuptaki en hayret verici ifade bence "Filistin'de halen mevcut Yahudi olmayan topluluklar" ifadesindir. 1917 yılında Filistin Mandası'ndaki Yahudi nüfusunun tamamı yüzde 10'u aşmıyordu. İngiliz işgalinden önce Yahudiler nüfusun toplam yüzde 6'sını oluşturuyordu. Bu rakamlara rağmen, dışarıdan gelen bir İngiliz lordu, Filistin'in yüzde 90'ını "Yahudi olmayan topluluklar" olarak niteleyebildi. Sanki bunlar ihmal edilebilir bir nüfusa sahip azınlıklar imişçesine.

Hikayenin geri kalanını hepimiz biliyoruz. Batı destekli İsrail devleti Filistin topraklarında kuruldu. Müslümanlar evlerini terke mecbur bırakıldı. Halen öldürülüyor ve işkence görüyorlar. Filistin'e Yahudi göçüyle beraber, Yahudilerin nüfusu arttı. Bugün toplam nüfusun yaklaşık yüzde 47'si Yahudi, yüzde 47'si ise Müslüman Arap. O zaman Filistin bu nüfus oranlarına göre paylaşılıyor olmalı, öyle değil mi?

Hayır değil. Tarihi Filistin topraklarının sadece yüzde 6-7'lik bir kısmı doğrudan Filistinlilerin kontrolü altında. (Gazze Şeridi ve de Batı Şeria'nın A Bölgesi.) Ki bu topraklar da İsrail'in ablukası altında. Filistin topraklarının geri kalanı ise İsrail devletinin doğrudan ve dolaylı kontrolü altında. Nüfusun yarısı için toprakların yüzde 6-7'si. Ne adalet ama! Batılı güçler de bir yandan Ukrayna'daki düzmece referanduma karşı çıkarken diğer yandan da bu işgali destekliyorlar.

Afganistan'daki düzmece seçimler

Bir diğer örnek de 20 yıllık işgal dönemi boyunca Afganistan'daki Batı destekli Kabil yönetimine lider seçmek için düzenlenen seçimler. 2019 başkanlık seçimlerini ele alalım.

2019 yılında, 40 milyonluk bir nüfusa sahip olan Afganistan sandık başına gitti. Burada işgali, cinayetleri, yolsuzluğu ve diğer meseleleri ele almayıp yalnızca "demokratik" seçime ve rakamlara odaklanacağız.

Meseleyi özetlemek için bazı rakamlar vereceğim:

  • Afganistan'da yaklaşık 40 milyon insan yaşıyor. Ülkede düzgün bir nüfus sayımı da yapılmış değil ve nüfus muhtemelen 40 milyondan fazla. Biz yine de 40 milyon diyelim.
  • Seçime katılım oranı yüzde 18.8 idi. Yani 9.6 milyon seçmenin yalnızca 1.8 milyonu sandığa giderek oy kullandı.
  • Başkan seçilen Eşref Gani toplamda 923 bin 592 oy aldı. Yani -eğer bu rakamları doğru kabul eder ve usulsüzlük iddialarını göz ardı edersek- Afgan halkının sadece yüzde 10'u Gani'nin başkanlığını onaylamıştır.

Buna rağmen, Gani'nin hükümeti Batı tarafından Afganistan'ın meşru idaresi ve temsilcisi olarak kabul edildi. Gani, Batılı başkentlerde saygı ve itibarla karşılandı. Neden? Afganistan'ın meşru lideri olduğu için mi? Yoksa Batılı çıkarlara hizmet ettiği için mi? İşgal edilen Ukrayna topraklarındaki Rus destekli liderlerin Batılı şehirlerde böyle karşılandığını hayal edebilir miyiz? Örneğin, Donetsk Halk Cumhuriyeti'nin sözde lideri Denis Puşilin... Puşilin'i Londra, Paris yahut New York'u ziyaret ederken hayal edebiliyor muyuz? Onu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap ederken düşünebiliyor muyuz? Elbette hayır. Ancak Gani bunu yapabildi zira o Batı'nın müttefikiydi, dahası değil.

"İki yüzlülük" haricinde bu durumu tarif edebilecek bir ifade bulamıyorum.

Ukrayna Savaşı, Batı'nın iki yüzlülüğünü her geçen gün daha da görünür kılıyor. Mülteci meselesinden ilhak referandumlarına verilen tepkiye kadar, Batılı dünyanın güçlerinin yolunu sadece çıkarlarının belirlediği daha açık hale geliyor. Şayet satır aralarını okuyabilirsek bir şey kesin: Bu iki yüzlülük, Batı'nın teorik-ideolojik hegemonyasını kaçınılmaz bir sona sürüklüyor.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2359 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Muhammed Enes Öztürk Arşivi