Hizbullah-İsrail çatışmasının satır araları
Kassam Tugayları öncülüğündeki Filistinli grupların 7 Ekim'de Aksa Tufanı Harekatı'nı başlatmasının ardından Gazze'nin yanı sıra Lübnan-İsrail sınır hattında da çatışmalar başladı.
İran destekli Lübnan Hizbullah hareketi ile İsrail arasındaki çatışmalar halen kontrollü bir şekilde devam ediyor. Çatışmalar şimdiye dek ne sona erdi ne de geniş kapsamlı bir savaşa evrilecek şekilde büyüdü. Her iki tarafın da çatışmaların daha fazla büyümemesi için tansiyonu kontrol altında tuttuğu göze çarpıyor.
Gerek İsrail gerekse Hizbullah'ın geniş çaplı bir savaşa girişmek istemediği çok açık.
Çatışmalar nasıl cereyan ediyor?
Lübnan'ın güneyinden İsrail'e yönelik saldırılar yalnızca Hizbullah tarafından değil, Hizbullah'ın himayesi altındaki diğer bazı gruplarca da gerçekleştiriliyor. Burada irili ufaklı bazı gruplar olsa da Hizbullah dışında öne çıkan üç yapı var. Kassam Tugayları'nın Lübnan yapılanması, Seraya Kudüs'ün Lübnan yapılanması ve Müslüman Kardeşler bağlantılı Cemaat-i İslamiyye'nin silahlı kanadı Kuvvetu'l Fecr.
Saldırılar genellikle üç farklı vasıtayla gerçekleştiriliyor:
- İsrail kuzeyindeki yerleşimlere ve askeri tesislere atılan güdümlü ve güdümsüz roketler.
- Radar sistemlerini ve iletişim antenlerini hedef alan güdümlü füze ve keskin nişancı atışları.
- Askeri üsleri hedef alan kamikaze drone'lar. (Patlayıcı yüklü hava araçları)
Bunun dışında şimdiye kadar Lübnan'dan İsrail içlerine yönelik ciddi bir sızma girişimi veya daha ağır, kapsamlı bir saldırı gözlemlenmedi. Ağır kalibreli ve büyük savaş başlıkları taşıyan, İsrail'in derinliklerini hedef alabilecek kapasiteye sahip roketler de henüz kullanılmış değil.
İsrail de buna karşılık olarak Lübnan güneyinde hava saldırıları ve kara bombardımanları düzenliyor. Saldırılar başkent Beyrut'a kadar uzanırken burada Hamas'ın iki numaralı ismi Salih Aruri'ye suikast düzenlendi.
Yine İsrail Aruri suikastı ile birlikte Lübnan sınırının ötesinde Hizbullah'ın bazı üst düzey isimlerini insansız hava araçlarıyla hedef aldı. Bunlar arasında şu ana dek hedef alınan en üst düzey Hizbullah mensubu Vissam el Tavil oldu.
Saldırılarda (tarafların kendi açıklamalarına göre) Hizbullah 150'den fazla kayıp verdi. Bölgedeki diğer grupların kaybı da 30'a yakın. İsrail'in ise 12 askeri öldü. Ancak burada son günlerde İsrail'in Hizbullah'tan üst düzey isimleri hedef aldığını yeniden hatırlatmak gerekli.
Tarafların hedefleri
İsrail bölgedeki çatışmalarda hedefinin Hizbullah'ın saldırılarını kontrol altında tutmak ve saldırılar sebebiyle Lübnan sınır bölgesindeki evlerini terk eden 80 bin İsrailliyi geri döndürmek olduğunu belirtiyor. Bunun yanı sıra İsrail'in Lübnan cephesini kontrol altında tutarak Gazze'deki savaşın bölgesel bir savaş haline dönüşmemesini istediğini de eklemek gerekiyor.
Ancak Hamas'ın iki numaralı ismi Salih el Aruri'nin Beyrut'ta hedef alınması ve arından Vissam el Tavil gibi üst düzey bir ismin öldürülmüş olması İsrail'in saldırı stratejisini değiştirmiş olabileceğinin bir belirtisi. Yine bu stratejinin içine Suriye'de hedef alınan İran Devrim Muhafızları komutanı Razi Musavi'yi de katmak gerek.
Hizbullah cephesinde ise hedefler doğrudan grubun lideri Hasan Nasrallah tarafından ilan edildi.
Nasrallah'a göre Hizbullah'ın bu cephede iki hedefi vardı:
1- İsrail'e ve Netanyahu hükümetine, Gazze'deki saldırıları durdurmaları için baskı uygulamak.
2- Gazze'deki direnişin üzerindeki baskıyı hafifletmek.
Elbette bu açık hedeflerin yanı sıra Hizbullah'ın temel bir amacı daha var. Bu da bir yandan Filistin meselesine sahip çıkan bir "direniş ekseni" görüntüsünü korurken diğer yandan da İsrail ile gerçek bir savaşa girmekten uzak durmak. Ki Nasrallah da bunu geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada vurguladı ve "kesin hesaplamalar yaparak savaştıklarını" kaydetti. Bu hesaplamalar Hizbullah'ın saldırılarına devam edebileceği ancak çatışmaların savaşa dönüşmeyeceği oldukça kontrollü bir dengeyi korumayı hedefliyor.
Hizbullah lider yardımcısı Naim Kasım da geçtiğimiz günlerde bu yönde bir açıklama yaptı. Kasım, Hizbullah'ın "topyekun savaş başlatmak istemediğini" ancak "İsrail kendilerine karşı topyekun savaş açarsa kendilerinin de savaşla karşılık vereceğini" kaydetti.
Kısacası her iki taraf da esasen birbirlerine benzer hedeflerle savaşıyor. Ancak Hizbullah'ın resmi olarak açıkladığı hedeflere bir parantez açmak gerekli.
Hizbullah, yürüttüğü savaşın İsrail'e baskı uygulamayı ve Gazze üzerindeki baskıyı hafifletmeyi amaçladığını belirtiyor. Buna göre Hizbullah, İsrail ordusunu Lübnan sınırında meşgul ediyor ve onlara zayiat verdiriyor. Bu durum da Gazze üzerindeki baskıyı hafifletiyor.
Açıkça söylemek gerekirse sahada Hizbullah'ın iddia ettiği gibi bir durum yok. İsrail ordusunun asker sayısı bakımından sorunları olduğu bir gerçek. Fakat ordunun bir yandan Gazze'de savaşırken diğer yandan Hizbullah ile düşük yoğunluklu çatışmayı sürdürecek kadar askeri mevcut. Kaldı ki İsrail'in Gazze'deki saldırılarını yürüten askeri yapısı ile Lübnan'daki saldırılarını yürüten askeri yapısı birbirinden farklı. Yani belirli birliklerin Lübnan sınırında meşgul edilmesi İsrail'in Gazze'ye daha az asker göndermesine yol açmıyor. Yine İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Lübnan sınırını tahkim ettiğini de özellikle belirtmek lazım.
Ayrıca İsrail ordusunun göze çarpan bir bütçe probleminden de bahsetmek zor. ABD'nin düzenli olarak parasal ve askeri yardım yaptığı bir ülke olan İsrail'in, bu denli düşük yoğunluklu saldırılarla iktisadi bir sıkıntıya girmesi güç.
Gazze'deki gidişat ve İsrail güçlerinin Filistin direnişine karşı ilerlemesi, 23 binden fazla insanı katletmesi ve katliamı devam ettirmesi de açıkçası Gazze üzerindeki baskının pek de hafiflemediğini gösteriyor.
Kısacası, Hizbullah'ın kullandığı taktik ve strateji, açıkladığı hedeflere ulaşmasına elverişli değil. Ancak açıklamadığı "temel amacı" olan propaganda savaşını yürütmek için gayet elverişli.
Eğer Hizbullah gerçekten Gazze'deki direniş üzerindeki baskıyı hafifletmek gibi bir amaca sahipse, bunu Gazze'de halen bir direniş varken yapması gerekiyor. Zira her geçen dakika Gazze'deki grupların aleyhine işliyor.
Kimin için yıpratma?
Hizbullah devam eden çatışmaları bir yıpratma savaşı olarak yorumluyor.
Ancak çatışmaların görünen yüzü, yaşananların İsrail'den ziyade Hizbullah aleyhinde bir yıpratma savaşı olduğu izlenimi veriyor.
Zira Hizbullah, İsrail'in 10 katından daha fazla kayıp verdi. Vurulan isimlerin bir kısmı üst düzey görevlerde bulunan kişilerdi. İsrail ayrıca 2006'dan bu yana ilk kez Beyrut'u, üstelik Hizbullah'ın kalesi olan Dahiye'yi vurdu.
Tüm bunlar Hizbullah'ın ve Lübnan'ın epey zor şartlarla karşı karşıya olduğu, Lübnan ekonomisinin çöküşün eşiğinde olduğu hatta neredeyse çöktüğü, siyaset kurumunun iflas ettiği bir dönemde yaşandı.
Hizbullah'ın yumuşak karnı
Lübnan-İsrail hattındaki çatışmaların satır aralarını değerlendirmeye çalıştığım bu yazıyı, meseleye ilişkin farklı bir bakış açısından bahsederek noktalamak istiyorum.
Bu da bölgedeki grupların güçlerine dair algıya ilişkin.
Şahsi görüşüm, Hizbullah'ın Hamas'tan askeri olarak çok daha güçlü olmasına karşın daha dezavantajlı bir konumda bulunuyor olduğu.
Evet, Hizbullah askeri, taktik ve stratejik açıdan Hamas'tan çok daha güçlü. Daha büyük bir cephaneliğe, daha fazla askeri tecrübeye, daha uzun menzilli füzelere sahip. Hepsinden önemlisi ise Gazze gibi kuşatma altında değil. Ancak tüm bunlar Hizbullah'ın daha avantajlı olduğu anlamına gelmiyor.
Zira devlet dışı aktörlerin gücü, bulundukları konum ve şartlara kıyasla bir anlam ifade ediyor.
Hamas, neredeyse tamamı kendisine destek olan, silahlı ve sivil hiçbir rakibi veya ortağı bulunmayan bir bölgede, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteriyor. Kendisine meydan okuyabilen bir diğer iç aktör yok. İsrail ile iş birliği içerisine giden bir iç unsurla da karşı karşıya değil. Zaman zaman casuslar sebebiyle istihbarat sorunları yaşasa da bu bir varlık krizine dönüşmüyor.
Hizbullah ise Lübnan gibi paramparça bir ülkede faaliyet gösteriyor. Ekonomik krizin ve siyasi istikrarsızlığın tavan yaptığı Lübnan'da Hizbullah'ın birçok rakibi ve düşmanı var. Olası bir kriz veya savaş halinde Lübnan'ın tamamı Hizbullah'ın arkasında durmayacaktır. Fransa destekli ordunun alacağı tavır, ülke içindeki Hristiyan partilerin tavrı farklılık gösterebilecektir.
Örneğin bugün Gazze'de Hamas'ın düştüğü duruma Lübnan'da Hizbullah'ın düştüğünü varsayalım... İsrail bu durumda bölgeyi yönetmek için kendisine ortaklar bulmakta zorlanmayacaktır. Hatta Hizbullah'ın güçten düşmesi halinde Lübnan'daki birçok aktör Hizbullah'a sırt çevirmekte yarışacaktır.
Tüm bu nedenlerle Hizbullah oldukça hassas bir denge üzerinde oturuyor. Hal böyleyken İsrail ile çatışmaların bir savaşa dönüşmemesi hususunda Hizbullah'ın gösterdiği hassasiyeti anlamak mümkün.
İsrail de Hizbullah'ın bu yumuşak karnını çok iyi bildiği için son günlerde düzenlediği saldırılarda grubun üst düzey isimlerini hedef almaktan çekinmiyor.
Hizbullah bir yandan bu dengeleri korumak isterken diğer yandan da Gazze'ye destek olduğuna yönelik bir imaj çizmek istiyor ki zaten kendisini var eden şeylerden biri de söz konusu imaj.
Bu dengenin ne kadar daha korunacağını kestirmek güç. Taraflar riskli bir oyun oynuyorlar ve dengesi tutturulamayan bir hamlenin bölgede savaşa yol açma riski her zaman var. Kaldı ki büyük savaşların her zaman dengesi ayarlanamamış hamlelerden dolayı çıktığına tarih şahittir.
Lübnan sınırındaki savaşın mevcut halde sürmesi ise Filistin-İsrail-Lübnan üçgeninde yalnızca iki aktöre yarayacaktır. Hizbullah (İran) ve İsrail'e. Hizbullah hem savaşa girmeyecek hem de imajını koruyacak, İsrail de hem savaşa girmeyecek hem de Gazze'deki amaçlarına ulaşacak veya yakınlaşacaktır.
Mevcut dengenin kaybedeni ise muhtemelen Filistin halkı ve Filistinli gruplar olacaktır. Eğer olağanüstü bir gelişme yaşanmaz ise Gazze'deki saldırılar İsrail'in istediği tempoyla sürecek ve İsrail ciddi bir meydan okumayla karşılaşmayacaktır.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.