Kaan Çeben

Kaan Çeben

İdlib, casusluk dosyası ve geç kalınmışlık

İdlib, casusluk dosyası ve geç kalınmışlık

Suud’un sekülerleşmesi

Son 40 senedir vatandaşlarını "terörist" ilan eden bir hanedan ve halkın elinden azar azar kayıp gitmekte olan İslam nimetini ibretle takip ediyoruz. Irak-Kuveyt savaşında Hicaz’a yerleşen ABD askerlerine karşı çıkıp bu duruma direnenlerin "terörist" ilan edilmesi ile başlayan bir vetire, Suud vatandaşlarının 11 Eylül hadiseleri sonrası Afganistan’a geçmeleri ve nihayetinde Suriye’ye inmeleri ile devam etti.

Suriye’de Suud hanedanı ve istihbaratının yönlendirmesi dışında bir oluşuma giden vatandaşları için terörist damgaları ve ABD insansız hava araçları hep hazır tutuldu. Körfez savaşından bu yana direnen alimler hapsedildi, katledildi… Halk bu duruma sessiz kalırken zulüm büyüdükçe büyüdü. Geldiğimiz noktada Suud devletinin 100 senedir bir baltaya sap olamamış ucube düzeninin faturası İslam dinine kesildi.

Peki doğru yaşanmamış bir dinin, aslında yanlış olduğu ve ondan uzaklaşılması gerektiği hükmüne nasıl varılabiliyor? İngiltere’nin gölgesine sığınılarak hazırlanıp halka sunulan bir kolsuz İslam modeli, kâmil bir İslami sistem olarak boyanıp satılıyor. İnsanlar Suud hanedanı ve istihbaratının ortaya koyduğu saçmalıkların Batı rüzgarı ile değil, İslam motivasyonu ile olduğunun zannındalar.

Neticede Suud’un bir arpa boyu kadar ilerleyememesinin sebebi de İslam’ın 21. yüzyılda "sürdürülebilir bir sistem olmadığı" efsanesi üzerine bina ediliyor.

Çare? İslam’dan uzaklaşıp batıya yaklaşmak. Yani aslında zaten var olmayan makyajlı bir İslam’dan uzaklaşıp, batının kucağına daha fazla oturmak. Tanzimattan sonraki Osmanlının içerisine çekildiği oyunun çok benzeri yani.

Aynı tiyatro Libya ve Irak’ta da oynanıyor. Yine sahte bir İslam, yine zulümler ve yine olan biteni gerçek sanıp faturayı İslam ve Allah yolunda cihada kesen medya ve halk. Ortada davul-zurna ile gezen batı askeri aydınların insanları Avrupa’ya davet eden tıslamaları…

15 yıldır aynı tuzağın içerisine istikrarlı bir şekilde düşmekten usanmamış, mükerrer bir şekilde aynı hataları yapmaktan sıkılmamış Irak ve Libya muhalif güçleri, bu iki ülkenin içinde bulunduğu durumun baş sorumlularıdır. Libya’da yaşanan hadiseler ülkemizde maalesef çok bilinmiyor. Lakin dünyanın dört bir yanından çıkıp gelmiş emperyal güçleri Libya topraklarının her yanına dağılmış şekilde görmemizin nedeni de maalesef ki buradaki direniş gruplarının kendilerine oynanan oyunlara bıkmadan usanmadan belki yüzlerce defa aldanmış olmalarıdır.

Peki Suriye?

Hata üzerinde ısrar etmenin son perdesi maalesef. Üstelik bu defakinin özrü, diğerlerinden çok daha ağır bedeller istiyor. Zira Orta Doğu’da İslami direnişin neredeyse tek edinimi Suriye sahasındaki İdlib coğrafyası. Buradaki akıl sahipleri, İdlib sahasını tehlikeye atacak her türlü riskin uzağında kalmaları gerekirken, ellerinde küçük taşlarla cam bir sürahiye nişan alıp oyun oynama peşindeler.

İdlib, casusluk dosyası ve işkence iddiaları meselesi

Şu sıra istikrarlı yapılan hataların yeni yerleşkesi İdlib. Bir de bizim camianın istikrarı kimseninkine de benzemiyor. Biz bir hata silsilesine başlarsak en az 10 yıl devam edip iyice hakkını vermeden bırakmıyoruz vesselam.

Açıkçası Muhammed Ata’nın yazısından sonra bu işkence mağdurlarından birisinden bir yanıt bekledim. Ayakları yere basan bir yanıta herkesin ihtiyacı vardı. Ama kimseden bir ses çıkmadı. Ata’nın yazdıkları, HTŞ’nin bu durumdan oldukça pişman olduğunu ve mümkün olduğunca bu işin yayılmasının karşısında oldukları hissini veriyor. İdlib için 5-6 yılın ardından hata yapma periyodu sona eriyor gibi duruyor… Peki hangi bedellerle?

Anladığım kadarıyla Muhammed Ata yazısında samimi bir şekilde grubun pişman olduğu ve teberrü ettiğini söylüyor. Hadiselerin konuşulması ve yayılmasını da sakıncalı buluyor. Oldukça haklı, şayet bir teberrü var ise geçmişin üzeri kapatılmalı. Lakin acaba gerçekten olan bitenlerden gerekli derslar alındı mı? Mesela yıllara yayılan bu mükerrer hatalardan teberrü etmek için biraz geç değil mi sizce de?

Bu hadise sadece Türkiye içerisine değil, tüm dünyaya zaten yıllar önce yayılmaya başladı. Uzunca bir vetire, İslam coğrafyasının dört bir yanında İdlib'de yaşanan tutuklamalar konuşuluyor zaten.

Ama bizim meselemiz bu değil. Benim burada dikkat çekmek istediğim konu, bunca hadise yaşanırken HTŞ içerisinde, etrafında ya da dışında konum almış akıl sahiplerinin bu işe bunca müddet nasıl göz yumabildiği, nasıl körleşebildiği konusu… Cevlani ve HTŞ kıyadesi, haksız tutuklamalarla ilgili olarak elbette mağduriyetleri gidermek zorunda. Lakin bence esas hesap sorulması gereken sınıf, içeride ve dışarıda konumlanmış ulema ve aydın sınıfıdır.

Belki okuyucular bana, olan bitenle ilgili konuşan kişilerin işkenceye alındıklarını, eşlerine varıncaya kadar eziyet gördüklerini anlatacaklar, itiraz edecekler, ayaklanacaklar. Lakin realist olmak zorundayız. Zira islah etmek başka bir iştir, saldırmak başka. Üstelik bu itiraz ancak saha içerisinde olup bu eziyetleri yapan kişilerin ellerinin ulaşabileceği kişiler için geçerli. Saha dışındaki kişileri nereye almalı peki? “İdlib sahasını HTŞ’nin yönetmesindense Esed’e teslim edilmesini tercih ederiz.” sözünü kulaklarımla işittim. Bu bağnaz bir fanatizmden başka bir şey değildir.

Peki bu akıl sahipleri bu fanatizm körüklenirken neredeydi? Tutuklularla ilgili doğru düzgün bir tane haber alınamazken, insanların doğru haberlerini alamadıkları tutuklu kişilerle ilgili her gün başka bir masal ve efsane uydurulurken, tüm bu masal ve efsaneler HTŞ’ye karşı olan kin ve nefreti büyütürken neredeydi? İnsanlar öbek öbek Suriye direnişine olan inançlarını yitirirken, bu direnişin temsilcilerine olan güveni yitirirken neredeydi?

Suriye muhalefeti adına harcanmış onca yıl… İŞİD meselesi üzerinden Suriye muhalefetine karşı tüm dünyanın kaybettiği güvenin üzerine dikilen bir mum daha… Saymakla bitmeyecek birçok hasar…

En büyük hasarlardan birisi de bu cedelin sadece Suriye sınırlarında kalmamış olmasıdır. Sessizliklerini koruyanlar, bu işin Suriye dışına taşacağını da hesap edemediler. İslah etmek yerine körük tutarak insanları birbirine düşürdüler. Fanatizmin İslam coğrafyasının muhtelif yerlerine yayılmasına müsaade ettiler.

5000 senedir insanların birbiri ile savaştığı bir coğrafyada, bu zamana kadar yüz binlerce irili ufaklı grup-cemaat-devlet geldi geçti. İdlib, Bağdat, Musul, Trablus şehir merkezi diye gezdiğiniz yerlerde antik çağdan öncesinde dahi insanoğlu ayak sürüyordu.

Merkezler kurduğunuz yerlerde sizden önce kaç tane ordu karargah kurdu tarih boyunca dersiniz? Son 100 yılda siz çapta belki yüzlerce grup Şam bölgesinde Fransızlara, İngilizlere, Şiilere, ABD ve Rus kuvvetlerine karşı bir direniş ortaya koydu. Zulmedenler, Müslümanlara vakit kaybettirenler, insanları birbirlerine karşı kışkırtanlar bohçalarını alıp gittiler. Menfaat peşinde koşmayan, idealleri ve hedeflerinin estirdiği rüzgarlardan başka bir rüzgarın arkasına takılmayı reddedenler ise dimdik ayakta kaldı.

Son söz

Doğusu ve Kuzeyini ABD’nin, Güney ve Batısı Rus-Esed-İran güçlerinin işgal edip didiştiği Suriye sahasında son beş yılda en az yol alabilenler muhalifler oldu. Sadece Suriye sahasında değil, hayatın her alanında başarılı olabilmeniz için etrafınızdaki size zaman kaybettirecek işlerle uğraşıp didişmek, çeneleri boşa yormak yerine hedefinize ve işinize odaklanmanız daha doğru olacaktır.

Dünyanın dört bir yanında yükselmekte olan bir İslami direnişe her geçen gün şahitlik ediyoruz. Trenler kalkıyor, gidenler gidiyor, kalanlar ise oldukları yerde çakılı kalıyorlar.

Genç kardeşim, unutma ki bu işin trenine, ancak onu hak edenler binebilecek. Dilini tut. Önüne geldiğinde şayet adil bir yürek ile hakkı söylemeyeceksen hiç konuşmaman daha iyi olacaktır.

Selam ederim…


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 4151 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
6 Yorum
Kaan Çeben Arşivi