Dr. Mehmet Sürmeli

Dr. Mehmet Sürmeli

Siyasette Müslümanca duruş

Siyasette Müslümanca duruş

Allah’a imanda yaratma alanı ile emir alanını birbirinden kesinlikle ayırmazlar;[1] böyle bir ayırımın şirk olduğuna inanırlar. Mekke müşrikleri “emir” alanında herhangi bir etkinliği olmayan Allah (c.c.) inancını benimsiyorlardı. Bizim inancımıza göre böyle bir inanç, deist ögeler içerdiği için Aristo felsefesinin etkin olduğu Bizans topraklarından alınmıştır. İslâm dini “Yaratmak da emretmek de sadece ve sadece Allah’a aittir.”[2] Buyruğunu ilan edip hayatın merkezine Allah Teâlâ’yı almak suretiyle hayata anlam verince, müşrikler büyük tepki gösterdiler. Onlar hayatın gündelik sevk ve idaresinde putları aracı olarak görüyorlardı. Bu putlar, aslında onların hevalarına aykırı prensipler koymadığı gibi, reel anlamda hayatlarının merkezinde de değildi. Fakat yemelerine, içmelerine, ticaretlerine, evlenmelerine, boşanmalarına, cinsel taleplerine ve zevklerine, siyasi yapılanmalarına, komşuluk ilişkilerine, eğitim ve öğretimlerine karışan bir İlah’ı da kesinlikle kabul etmiyorlardı.

Esasında bu anlayış tarih içerisinde deizm vb. modern felsefi kalıplara ve hayat tarzlarına dönüşmek suretiyle kendini devam ettirmektedir. Batılı hayat tarzı bunun günümüzdeki en büyük temsilcisi olup İslâm vahyinin karşısında cahiliyenin gerekçelerini yeni biçimlere dökerek direnmekte ve İslâm’ı yok etmeye çalışmaktadır. İnsanlara dayatılan modernite ve çağdaşlık da budur. Hayatı anlamlandırmada Allah Teâlâ’yı hesaba katmayan ve vahyi dışarı atan her türlü yaklaşım ve dünya görüşü cahiliyedir.

Bize dayatılan hayat tarzı, tam bir cahiliyedir. Ayetlerdeki emirlerin gereklerini yerine getiren ilk Müslümanlar, niteliksel anlamda kendilerini geliştirerek örnek bir nesil oldular. Hz. Peygamber bu insanlarla kurumlar oluşturup devlet kurdu. Emaneti ehline vermeyi şiar edinip sünnet koyan Peygamber Efendimiz, herhangi bir gerekçe ile liyakatsiz insanlara görev vermediği gibi yönetimi de saltanata dönüştürecek işler de yapmadı. Resulullah’ın bu hassasiyetini bilen akrabaları da O’ndan böyle bir talepte bulunmadılar. Zira saltanatta zalimler de aynı soydan olmaları münasebetiyle etkin görevler alabilirler. Hâlbuki “ilahi ahd zalimler için geçerli değildir.”[3] Aslında din, saltanat için de bizatihi bir şey söylememektedir. Dinin söylediği; vahiy hukukun kaynağı yapılsın, iş ehline verilsin, din hayata hâkim olsun, zulüm kalkıp adalet yerleşsin, dağıtımda denge ve adalet gözetilsin, işler istişare ile halledilsin, velayet kâfirlere verilmesin, fasıklar idarede öncelenmesin, insanların emekleri zayi edilmesin, emniyetler korunsun, hukuk uygulansın, ahlaki değerler yüceltilsin ve uygulamada halk arasında ayırım yapılmasın, Müslümanların toprakları ve kaynakları kâfirlere peşkeş çekilmesin.

Şayet yukarıda saymış olduğumuz hususlar demokratik toplumlarda ihlal ediliyor ve buna bağlı zulüm hâkim oluyorsa, böyle bir sistem, adına binaen meşruiyet kazanmaz. İslâm nazarında Allah’ın, Kitabının, Peygamberinin, insanların, hayvanların ve bitkilerin hukuklarının korunmadığı siyasalar meşru değildir. Tevhid ve adaletin hâkim olmadığı siyasi yapılanmaların adından yola çıkarak dünya sisteminin uzantılarına meşruiyet kazandırmaya çalışmak Müslümanca bir tavır değildir.

İslâm, yönetimde tanrı-insan düşüncesini şiddetle reddeder ve bunu şirk sayar. Tanrı-insan anlayışı demokrasilerde de krallıklarda da vardır. Olmadığı tek yer İslâmî yönetimdir. İslâmî yönetimin özünde tanrı-insan yoktur ve yöneticiler hesap vermek zorundadırlar. Yöneticiler asla kutsal değildirler. Bu anlamda İslâm’da, yöneticilere mutlak itaat olmadığı gibi hukuk önünde de idarecilerin kimseye üstünlükleri yoktur. Her şeyleri denetlenen insanlar olarak idareciler, mali yön başta olmak üzere her zaman hesaba çekilebilirler veya hesap vermekle mükelleftirler. Nebevi yönetim tarzı böyledir. Müslüman idareciler, halktan farklı bir hayat sürerek idareyi firavni bir yönetime benzetemezler. Âdil yönetimde model, Hz. Peygamber’in sade ve ümmetten kopuk olmayan hayat tarzıdır. Bu hayatın dinamikleri evrenseldir. Unutmayalım ki Hz. Peygamberden başka kimsenin hayatı Müslümanlar için sünnet değildir.

Bu söylediklerimiz Kur’an ve sünnetten öğrendiklerimizdir. Kafamızdakini dine söyletmek gibi uçuk bir kanaat değildir. Böyle bir yönetimde Hz. Peygamber örnektir ve sadece onun sünneti normatiftir. Raşid halifeler dahi sünnete tabi oldukları oranda örnek olurlar. Hayata meşruiyet kazandıran Peygamberimizin sünnetine ittibadır. İstikametten ayrıldıktan ve raşit olma özelliğini kaybettikten sonraki uygulamalardan yola çıkarak İslâmî yönetim eleştirisi yapmak kasıtlı ve kötü niyetli bir yaklaşımdır. İslamizasyon politikaları çerçevesinde laik, liberal ve muhafazakâr politikacıların hayat tarzları ile İslâm arasında ilgi kurup dinin siyasal söylemine saldırmak kasıtlı bir ihanettir. Şu da bilinmeli ki islamizasyon politikalarını İslâm olarak göstermek de bir o kadar dinimize ihanettir. Doğması muhtemel mektebi bir İslâmî hareketin önünü kesmektir. Din, Kur’an ve Sünnetten referans almayan uygulamalara sahip çıkmaz. Tarih içerisindeki saltanattan mülhem yanlış uygulamaları dine yüklemek, sağ politikaların geleneksel istismarcı reflekslerini dindenmiş gibi göstermek dine bir daha hayat hakkı tanımamayı amaçlayan düşmanca bir yaklaşımdır. Böyle bir yaklaşım ne kadar düşmanca ise, modern ulus devletlerdeki liberal muhafazakâr iktidarları “İslâmcı” veya “siyasal İslâm” ilan ederek henüz mektebi anlamda doğmamış ama doğması muhtemel bir İslâmî hareketi yok etmeye çalışmak da o kadar düşmancadır.

İslâmcı olmadıkları hâlde oy için İslâmcı gibi gözükmek de daha ayrı bir İslâm düşmanlığı türüdür. Bu anlamda halkı Müslüman ülkelerde özelde de ülkemizde siyaset, İslâm’ın önünü kesmek üzerine inşa edilmektedir. Bu tespitimiz verili siyasetin islamizasyon politikalarına teslim olanları rahatsız etse de durum böyledir. Bu hakikat bilinip zulme karşı Müslümanlarca bir tavır belirlenmezse din hiçbir zaman siyasal referans olamaz.

[1] Bak:A’raf7/54. [2] A’raf 7 / 54. [3] Bakara 2/124.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3662 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
3 Yorum
Dr. Mehmet Sürmeli Arşivi