"Harf devriminin asıl maksadı İslam’dan kopmaktı"
İnkılap Tarihi maalesef tam bir aptallaştırma aracı. Halkımızın zekâsıyla alay edilmekte ve pırıl pırıl gençler, çocuklar aptallaştırıcı tarih masallarıyla sözüm ona ‘eğitilmektedir’. Aslındaysa beyinleri yıkanmakta ve yıllarca ve zorla kendilerine belletilen tarihi başka türlü düşünemez hale getirilmektedir.
Harf İnkılabı’na gerekçe diye sunulanlar da bu kuralın istisnası değil. Güya Arap/İslam harflerinin okunması ve yazılması zormuş da, Türkçeye hiç uygun değilmiş de… Harf İnkılabı’nı herkes çabucak okuma yazma öğrensin diye yapmışlar.
Bunlar işlenen cinayeti örtmekte kullanılan şallardan başka bir şey değil.
Öte yandan Harf İnkılabı’nın okuma yazmayı kolaylaştıracağı gerekçesiyle yapıldığını söyleyenlerin başında Mustafa Kemal gelmektedir. 1 Kasım 1928 tarihli Meclisi açarken şöyle demiştir:
“Büyük Türk milleti, caihllikten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline kolay uyan bir araçla kurtulabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak Latin aslından alınan Türk alfabesidir.”.
“Emir demiri keser” derler. Daha aynı gün Meclis Başkanı Kâzım Özalp yeni alfabe için hükümetin tasarısının hazır olduğunu ve bir önergeyle bir an önce görüşülmesinin istendiğini söyler. Bir saat içinde 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki hakkındaki kanun “Türk devrim mevzuatı” arasındaki yerini alır.
Bir saatte bir milletin kütüphaneleri tuğla yığınına dönüştürülürken alimler cahillerle eşitlenmiş, Osmanlının dişini tırnağına katarak yetiştirdiği aydın tabakanın kaderi yeni rejimin iktidar kabzasının insafsızlığına terk edilmiştir.
Gerçi Gazi üç ay önce Sarayburnu’nda bir veya en geç iki sene içinde herkesin okuma yazma öğreneceğini söylemiştir ya bugün dahi gerçekleşmiş değildir. Nerede kaldı ki 1929 veya 30’da gerçekleşe.
Bize Harf İnkılabı yapılır yapılmaz okur yazarlığın bir salgın gibi yayıldığı anlatılır. Hikâye tabii.. Ama artık yeter! diyoruz ve bu şakaya veya masala son verme zamanı geldi.
Asıl maksat İslam’dan kopmaktı
Harf İnkılabı’nın okuma-yazma kolaylaşsın diye yapılmadığını bizzat zamanın Başbakanı İsmet İnönü hatıralarında yazar. Aynen şunu:
“Harf İnkılabı bir okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. (…) Harf İnkılabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. (Harf İnkılabını yapınca) İster istemez Arap kültüründen koptuk.”
İnönü 9 Ağustos 1953 tarihli Dünya gazetesinde bu fikrini şöyle açmıştır:
“Yeni harfler Cumhuriyetin Garp medeniyeti cemiyetini kabul etmesinde de başlıca dayancı olmuştur. Yeni harfler Türk milletini bir kültür aleminden başka bir kültür alemine nakletmiştir. Eski harfler Arap (siz bunu ‘İslam’ anlayın) kültür ve medeniyetinin sembolü, ifadesi ve istila vasıtası idi. Yeni harflerle kazandığımız en mühim bir netice Ortaçağdan çıkıp 20. asrın medeni cemiyetine girmemizin en tesirli vasıtasını elde etmiş olmamızdır. Hiç tereddüt etmeden söylemeliyiz: Türk inkılaplarının en ehemmiyetlisi yeni Türk harflerinin kabulüdür.”
Harf İnkılabı’nın İnönü’nün ‘Arap’ dediği ‘İslam’ kültüründen, medeniyetinden, sözde Ortaçağından kopmayı kolaylaştırmayı hedeflediğinin bu hilafsız itirafı karşısında başka söze hacet yoksa da İbrahim Necmi Dilmen’in 1934 Cumhuriyet Almanağı’ndaki şu satırları da asıl maksadı bir ayna gibi aksettirmektedir:
“Harf inkılabı, Türk millî bünyesinin içine karıştırılmış olan Şark ve İslâm varlıklarının bağını kırmıştır. Arap harflerinin kelimeyi klişeleştiren, fakat okumayı güçleştiren yazı şekli ortadan kalkarken bütün bir zihniyetin de iflâsı ilan edilmiştir. Latin kökünden gelen yeni Türk harfleriyle Türk milleti, bütün dünyaya kendisinin Avrupalı medeniyeti benimsemiş bir Avrupa milleti, bir ileri millet olduğunu inkâr edilemez bir delil ile göstermiş oldu.”
Son bir delil olarak Cumhuriyetin 10. Yıl Kutlamaları çerçevesinde çıkarılan kitapta Arap harflerinin neden kaldırıldığı ve Latin harflerinin neden benimsendiği anlatılır. En önemli iki gerekçe açıkça belirtilmiştir:
“(Arap harfleri) Bizi teokrasinin (yani şeriatın) külliyatına ve fikir yeraltlarına doğru sürüklüyordu./Yabancıların dilimizi öğrenmelerini ve bizi tanımalarını adeta imkânsız kılıyordu. (Ekalliyetler (azınlıklar) dahil.”
35. sayfasındaysa şu noktalar üzerinde durulmuştur:
“Bizi teokratik külliyatından (dinî eserler) ve fikir yeraltlarından bir darbede ayırmıştır. Geriye doğru uzanan köprüyü dinametleyip atmıştır. Yabancıların dilimizi kolayca öğrenmelerini ve ekalliyetlerin millet bünyemize girmelerini kolaylaştırmıştır.”
Dikkat edin, Harf İnkılabıyla gelen okuma yazma bizim için değil, azınlıklar dahil yabancılar için kolaylaştırılmış ve zaten Latin harflerini bilen azınlıkların millî bünyeye (bu nasıl bir ‘millî’ bünye ise) katılmalarını sağlayacak bir darbe olarak düşünülmüştür.
Demek tıpkı Hukuk inkılabında olduğu gibi çarpık bir durumla karşı karşıyayız. Nasıl 1926’da İsviçre’den Medeni Hukuk’u tercüme ederek alırken Hıristiyan azınlıklar Müslüman çoğunluğun hukukuna (Şer’î hukuka) tabi olmasın diye Müslüman çoğunluk Hıristiyan azınlığın hukukuna tabi kılındıysa, Latin alfabesini bilen Hıristiyan-Yahudi azınlığın Müslüman çoğunluğa intibak ettirilebilmesi için(?) Müslüman çoğunluğun okur yazarlığı bir saat içinde sıfırlanarak yabacılar ve azınlıkların zaten bildiği Latin alfabesine geçilmiştir. Türkçesi, ‘Azınlıklar çoğunluğa uymuyorsa çoğunluk azınlıklara uysun’dur.
Gizli ajandaları neydi?
Açıkça söyleseydiniz gayenizi: Biz, deseydiniz, güya savaş meydanlarında yendiğimiz Avrupalılar (Batılılar) gibi olmak için yapıyoruz inkılapları, Batılı olmak için şapka yüzünden adam astık, asamadıklarımızın ömrünü hapislerde çürüttük. Paravanların arkasına sığınarak çamur atıyor ve böylece icraatının meşruiyetini sağlamaya çalışıyorlar. Va hayfa!
Peki Harf İnkılabından sonra okur yazarlık zannedildiği kadar hızlı bir artış gösterdi mi?
1981 Türkiye İstatistik Yıllığı’na göre 1927-51 döneminde okuryazarlık oranları şöyle:
1927 %10,7
1936 %19,2
1941 %22,4
1946 %29
1951 %33,6.
Harf İnkılabından 1 yıl önce okur yazar oranı yüzde 11’e yakın. 1928 sonunda bu rakamın yüzde 12 civarına ulaştığını kabul edebiliriz. Ancak tam 9 yıl sonra okur yazar oranının sadece 8,5 puan yükselmiş olması ilginç. Yani koparılan bütün kıyamet 9 yılda 8,5 puan yükselmek için miydi?
Gerçekler acıdır ve acıtır maalesef.
Netice: Sıfıra sıfır
1928 yılında Harf İnkılabı yapılmasaydı da biz eski usul eğitimimize devam etseydik ve yaklaşık yüzde 12 olan okur yazar oranını her yıl sadece 1 puan artırsaydık, 1936’da oran kaça yükselecekti? Parmak hesabıyla 8 yılda 8 puan yükselecek ve yüzde 20’ye çıkacaktı, değil mi? Peki ne olmuş realitede? Yüzde 19,2!
Normal sürecinde gelişmesine devam etseydi ulaşacağı noktaya bin yıllık bir kültürün ürünlerini tuğla yığınına çevirerek, bir barbarlık icraatı olan Arap/İslam harflerini yasaklayarak ve insanları babalarının mezar taşını okuyamayacak duruma getirerek ulaşamıyorsunuz bile, ve bunu kalkıp bir de başarı diye alkışlıyorsunuz. Ayakta alkışlanır böyle pazarlamacılık. Peter Drucker o zaman yaşasa dizinizin dibine çöküp sizden ‘işletme’ dersi alırdı, eminim.
Dr. Rıza Nur’un şu sözleri üzerinde düşünmeye değer:
“Bu kadar seferberlik, millet mektepleri, masraf, jandarma ile mekteplere sokmalara rağmen üç yılda ancak 1 milyon 200 bin kişiye yazı öğretebilmişler. Halbuki eski yazı ile okuyup yazma bilenler 900 bin kadarmış. Demek netice hiçtir. Hem de öğrenenler heceleme halinde iptidai imişler. Bu yazı işi millî, büyük bir felaket olmuştur.”
Bu yalanlarla büyütüldük ama biz yandık onlar yanmasın diyor, evlatlarımızın artık bu yalanlarla büyütülmesini istemiyoruz