Dr. Cavid Ekber Ensari

Dr. Cavid Ekber Ensari

'İfade özgürlüğü' kapitalizmin bir silahıdır

'İfade özgürlüğü' kapitalizmin bir silahıdır

Tarihi olarak "ifade özgürlüğü" kavramının anlaşılmasına büyük bir ihtiyaç duyulmaktadır. Zira kapitalist baskılar büyük ölçüde ifade özgürlüğü mefhumu üzerinden meşrulaştırılmaktadır. Asıl soru şudur: Biz İslami inkılapçılar ifade özgürlüğü mefhumuna neden karşıyız?

Sosyal bir mefhum olarak "ifade özgürlüğü" 17'nci yüzyıl Avrupası'nın bir ürünüdür. Bu sosyal kavram bireyin köleliği anlamına gelmektedir. Yani bireyin açgözlülük, şehvet ve öfke tarafından tahakküm altına alınması.

Immanuel Kant'a göre özgür bir birey kendine bağlıdır ve kendi kendini yaratır. Yalnızca kendi benliğinin emirlerini rehber kabul eder ve insan dışı hiçbir kaynaktan rehberlik kabul etmez. Yani "la ilahe illa insan" gibi şeytani bir söze iman eder. Bu cahiliyenin bir ürünüdür ve kapitalizmin maneviyatı işte budur. "Sermaye" açgözlülüğün somutlaşmış biçimidir. Sermaye, nefsin emirlerine kayıtsız şartsız itaat edilmesini sağlayan maddi araçlardır. Kapitalist maneviyat belli bir bireysellik yaratır. Bu bireyselliğe "yurttaşlık" denir. Yurttaşlar bir cumhuriyet kurarlar. Bu cumhuriyet içerisinde sermayenin kurallarını (kendi kaderini tayin etme emirlerini) yasama yoluyla ortaya koyarlar. "İnsan hakları" denilen mefhum, kapitalist bir devletin kuruluşunu, istikrarını ve yönetimini sağlamak için anayasaların yurttaşlara sağladığı yasal araçlardır.

İnsan hakları kavramı da 17'nci yüzyılda Avrupa'da doğmuştur. Bu kavramın iki önemli savunucusu vardır. Jean-Jacques Rousseau ve John Locke. İnsan hakları kavramı, en açık şekilde Locke tarafından tanımlanan kapitalist mülkiyet kavramıyla bağlantılıdır. Kapitalist mülkiyet kavramının temel varsayımı, insanın kendi bedeninin sahibi olduğu ve bu bedenin tek makul amacının üretken emeği sürdürmek olduğudur.

Locke'a göre üç temel hak vardır: Hayat, mülkiyet ve özgürlük. Bu, insanlığın tanımıdır. İnsan hayatını, mülkiyetini ve özgürlüğünü sermayenin büyümesine adayan kişidir. Bunlar kapitalist devletin tanıdığı insan haklarıdır. Bu hakları kullanamayan kişi insan değildir ve onu insan haklarından mahrum etmek kapitalist devletin görevidir. Locke bu argümana dayanarak 80 milyon Amerikan yerlisinin (Kızılderili) katledilmesini ve bütün bir kıtanın yağmalanmasını meşrulaştırmış, George Washington ise onları kurtlar gibi vahşi av hayvanlarına benzetmiştir.

İfade özgürlüğü mefhumu

"İnsan hakları" üç türdür: Mülkiyet hakkı, yaşamın korunması hakkı ve düşüncelerini ifade etme hakkı. İster liberal, ister sosyalist isterse totaliter olsun tüm kapitalist devletlerde bu böyledir. Hepsi bu hakları tanırlar.

Tarihsel olarak, "ifade özgürlüğü hakkı" mefhumu ilk olarak Fransa, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri'nde dini devlet sistemlerini yıkmak için kullanılan bir silah olmuştur. Bu mefhumun en büyük savunucuları Fransızlardır. Amerikalı anayasacılar Hamilton, Madison ve Jefferson da bunu güçlü bir şekilde desteklemiştir. Her iki grubun da amacı seküler bir devlet sistemini meşrulaştırmaktır. Bu sistem Anayasa'nın Kutsal Kitap'ın yerini aldığı, kamusal alana dair karar alma süreçlerinde dini müdahaleye yer bırakılmadığı, tüm sosyal konuların "nefs-i emmare"nin (kötülüğü, hevaya uymayı emreden nefis) söyledikleri çerçevesinde şekillenmesi gereken bir devlet sistemidir.

Başka bir deyişle, "ifade özgürlüğü hakkı" dini ve siyasi ahkamın reddedilmesini meşrulaştırmaktadır ve bu süreç Fransız Devrimi'nin deneyimleriyle kanıtlanmıştır. Bu devrimin başlarında Hıristiyanlık yasa dışı ilan edilmiştir. Kilisenin tüm mallarına el konulmuştur. Binlerce Hıristiyan rahip öldürülmüş, binlerce rahibenin namusuna el uzatılmıştır. Aynı süreç Sovyet Rusya'da Ortodoks Kilisesi'ni ezmek için tekrarlanmıştır ve bugün Doğu Türkistan'da komünist Çin sözde "ifade özgürlüğünü" teşvik etmek için Müslümanları soykırıma uğratmaktadır.

"İfade özgürlüğünü" sağlamanın tek amacı toplumu ilahi itaatten mahrum bırakmaktır. Böylece kısır ve sefil bir yaşam tarzı inşa edilir. Bu kötü ve aşağılayıcı yaşam tarzı, şeytani ruhaniyetin bir tezahürüdür. Bu doğrultuda oluşan toplumun tamamı şehvet ve öfke ile kaplıdır. Devlet himayesi altında sefahat, müstehcenlik, yalan, ikiyüzlülük ve zina gelişir. Devlet sisteminin dinin rehberliğinden yoksun bırakılması, medya ve eğlence sektörünü sermaye büyümesi amacının en önemli merkezi haline getirmektedir. Cahili bilginin (mevcut bilimin ve sosyal bilimlerin) temel ilkesi şudur: Gerçeklik deneyim ve fikirden başka bir şey değildir. Popper'a göre gerçeklik sadece yalanlanabilen şeydir.

Bugün, bu ifade özgürlüğü mefhumunun bir sonucu olarak, ahlaki çürümenin tüm kötülükleri kapitalist toplumda yayılmaktadır. Bizler İslami inkılapçılarız. Bu süreçte güç bizim elimizdedir. Yüzyıllar sürse bile, kapitalist sistemi ve yaşam biçimini kökünden söküp atmaya kararlıyız. "Özgürlük" denilen siyasi dogmayı reddediyoruz. Kadim siyasi düşüncemizde bu kavram Allah'a isyanın bir diğer adıdır.

Bizler "insan hakları" mefhumunu açgözlü yönetimlerin tahakkümü için bir araç olarak görüyoruz. Biz şeytana tapmıyoruz. Sekülerizmin her türüne ezeli ve ebedi olarak karşıyız. Devlet sisteminden düalizmi (sekülerizmi) tamamen ortadan kaldırmaya ve sosyal meselelerde dini egemenliğin üstünlüğünü tesis etmeye çalışıyoruz.

Kuracağımız devlette "ifade özgürlüğü" mefhumuna yer olmayacaktır çünkü bu mefhum, ifade hakkını kapitalist mülkiyetin bir parçası olarak görmektedir ve kullanımının tarihsel amacı sermayenin büyümesi olmuştur. "İfade özgürlüğü" denen hakkın sağlanmasının bir sonucu olarak, devlet/siyaset düzeyinde Allah'a itaate yer bırakılmamıştır.

Anayasalar Allah'ın kitabını askıya almaktadır. İlahi hidayetin kapsamını bireysel hayata daraltmaktadır. Güç seçkinlerin elinde toplanmakta ve onların temsilcileri yasa koyucu olmaktadır. Toplum kirli ve murdar hale gelmektedir. Şehvet ve öfkenin şeytani eğilimleri sosyal sisteme ve bireysel yaşam tarzına egemen olmakta, kapitalist emperyalizmin egemenliği bireysel yaşamda bile Allah'a itaati giderek zorlaştırmaktadır.

Dünya ancak Allah düşüncesiyle aydınlanabilir. "İfade özgürlüğü" denen mefhum şeytanın icadıdır.

İslami yönetim şüphesiz insanların haklarını garanti altına alacaktır. Ancak "insan hakları" denen mefhumu ortadan kaldıracaktır. Kapitalist mülkiyet anlayışına boyun eğdirecektir.


Mepa News okurları için Türkçeleştirilen bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2900 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Dr. Cavid Ekber Ensari Arşivi