Mahmut Cemil İnce

Mahmut Cemil İnce

Ümitvar olun, zafere az kaldı

Ümitvar olun, zafere az kaldı

"Hatırlayın ki bir zaman siz yeryüzünde az ve mustazaftınız. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Derken Allah sizi barındırdı, yardımıyla destekledi ve sizi temiz şeylerden rızıklandırdı ki şükredesiniz." (Enfal Suresi, 26)

Gökyüzünde parlak bir ayın bulunduğu, temiz bir gece hayal edin. Gözünüzü aya dikip öylece bakarsanız, çok dikkat etmemişseniz ayın gökyüzünde bir yörüngede akıp gittiğini, hareket ettiğini belki de fark etmeyeceksiniz.

Ancak ilk olarak gecenin başında, ardından ise gecenin sonlarına doğru aya bakacak olursanız, fark edersiniz ki ay, gecenin karanlığında büyük bir mesafe kat etmiş.

İşte tarih de bu şekilde, Allah azze ve celle'nin takdir ettiği bir yörüngede akıp gidiyor. Bizler tarihin bir dönemine odaklandığımızda, yaşadığımız döneme fazla odaklandığımızda, tarihin nereden gelip nereye gittiğini tam olarak idrak etmekten aciz kalıyoruz.

Bu şekilde, içerisinde bulunduğumuz tarihi dönemi kalıcı bir hal gibi algılayabiliyoruz. Oysa ki tarih, Allah azze ve celle'nin takdir ettiği menziller arasında akıp gitmektedir. Tıpkı gökyüzündeki ay gibi. Allah azze ve celle tarihin günlerini insanlar arasında döndürmektedir. Kimi zaman bir milletin, kimi zaman bir başka milletin güç ve kudreti tarihe yazılmaktadır. Bu, Allah azze ve celle'nin takdiri ve kullarını imtihanıdır. İnsanlar kimi zaman güç ve şerefle, kimi zaman acziyet ve zilletle imtihan edilmektedir.

Şayet bir millet yalnızca içerisinde bulunduğu dar tarihi döneme odaklanarak dünü, bugünü ve yarını bundan ibaret görürse, tarihin içerisindeki konumunu sağlıklı bir şekilde algılayamaz. Milletlerin güç ve kuvvet dönemleri geçici olduğu gibi, zayıflık ve zillet dönemleri de geçicidir. Bunu insanın sağlık ve hastalık dönemlerine benzetebiliriz. İnsan, sağlığı yerinde olduğu vakit, hiçbir zaman hasta olacağını düşünmez, sanki kendisine hiçbir zaman hastalık isabet etmemiş gibi olur. Hastalandığı zaman ise öyle bir hale bürünür ki sanki ömründe hiçbir defa sıhhat ve afiyeti tatmamış, hep bu hastalıkla imtihan olunmuştur. Şifa bulduğunda ise bu halini tekrar unutur. Oysa insan ömrü sağlık ve hastalık, güç ve zayıflık arasında gidip gelen bir serüvendir.

***

Kıymetli kardeşlerim.

Bu satırları yazdığım sırada, hicri 1446 yılının Ramazan ayındayız. Şu saatlerde, mübarek Ramazan ayının ilk cuma günü geride kalmış bulunuyor. Bizler, Ümmet-i Muhammed olarak, tevhid mücadelesini miras alan en son ümmetiz ve bu mücadeleyi 14 asırdır sürdürüyoruz. Tevhid mücadelesi bizden önce de farklı ümmetler eliyle yürütüldü, ta ki Adem aleyhisselam'a kadar. Onların hepsi birer ümmettiler ve gelip geçtiler.

Bu 14 asırlık tevhid mücadelesi iniş çıkışlara, zafer ve yenilgilere, doğrulara ve yanlışlara sahne oldu. Müslümanlar kimi zaman yeryüzünde güç ve kuvvet elde ettiler, kimi zaman ise az ve mustazaf kaldılar. Ancak tarih her zaman Allah azze ve celle'nin takdir ettiği seyirde devam etti ve yeryüzü Allah azze ve celle'nin salih kullarına miras kaldı. Zira bu O'nun vaadidir.

Ümmet-i Muhammed olarak, son birkaç asırdır büyük belalara ve fitnelere maruz kalsak da, elhamdulillah, bu ümmette hayır hiçbir zaman tükenmedi. Türlü zorluk ve sıkıntılara rağmen İslam ümmeti, kafir işgalcilere ve onların müşrik dostlarına karşı daima mücadele etti. İslam beldeleri hiçbir zaman cihadsız, mücadelesiz, şehidsiz kalmadı. Şeyh Şamil'ler bitince Ömer Muhtar'lar başladı. Muhammed Abdullah Hasan'ların yerini Molla Ömer'ler aldı. Bosna, Cezayir, Afganistan, Pakistan, Suriye, Irak gibi nice cihad beldeleri yeşerdi. Türkiye'den Filipinler'e, Fas'tan Türkistan'a, Komor Adaları'ndan Tataristan'a kadar İslam aleminin her bir köşesi binlerce mücahid yetiştirdi.

Evet, yaşadığımız işgaller ve krizler bizleri zaman zaman umutsuz olmaya itebiliyor. Ancak siz Müslüman kardeşlerimden, bilhassa gençlerden istirhamım, bu satırları okudukları sıralarda durup düşünmeleri. Gökyüzüne dönüp bir bakmaları: Ay ne kadar mesafe kat etmiş?

Bundan 150 sene evvel Fransa Cezayir'i işgal ettiğinde, bütün bir milleti önüne katıp katledebiliyordu.

İsrail 1948'de Filistin halkını hiçbir direnişle karşılaşmadan topraklarından sürebiliyordu.

Esed rejimi 1982'de Hama'yı kolayca yok edebiliyordu.

Ruslar Kafkasya'nın, Çin Türkistan'ın altını üstüne getiriyor, tek bir ses, bir itiraz dahi duyulmuyordu.

Müslümanlar, her isteyenin bir köşesinden bir parça koparabildiği, alıp götürebildiği, tamamen çaresiz, zavallı ve mustazaf bir haldeydiler.

Bir de bugünkü halimize bir bakalım.

Afganistan'dan Suriye'ye kadar yüz binlerce eğitimli ve silahlı mücahid, Müslümanların onur ve izzetlerini korumak üzere hazır kıta bekliyor.

Fransa gibi Avrupalılar Afrika'daki İslam beldelerini istila etmeye kalktığında karşılarında simsiyah birer inci gibi sıra sıra dizilen Allah erlerini buluyor.

İsrail, yanına tüm dünya devletlerini almasına rağmen Gazze'deki bir avuç Müslümanı mağlup edemiyor.

Evet, bugün de birçok problemden ve zorluktan muzdaribiz. Çeşitli meydan okumalarla karşı karşıyayız. Fakat insaf sahibi her Müslümanın, nereden nereye geldiğimizi takdir edeceğini düşünüyorum. Bugün Müslümanların İsrail'e neden saldırıp saldırmadığını konuşuyoruz. İsrail'e saldırıp Filistin'i özgürleştirmenin zamanlamasından bahsediyoruz. Kardeşlerim, durup bir düşünün. Bunu konuşuyor olmak bile az bir şey midir?

Afganistan ve Suriye'de mücahidlerin zafer kazanmış olması az şey midir?

Müslümanların gasıp Yahudilere ve onların Haçlı destekçilerine karşı diş biliyor olması, meydanlara dökülmeleri, açıktan ve gizliden hazırlık yapmaları az şey midir?

Her semtte, her okulda, her üniversitede, her mescidde ister birkaç genç, ister yüzlerce kişiden müteşekkil adanmış Müslümanların neşet etmesi az şey midir? Bunların gözlerini ve kalplerini Kudüs'e, Mekke'ye, Medine'ye dikmesi az şey midir? Allah azze ve celle'nin hak dinini ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in dosdoğru menhecini öğrenmeye azmetmeleri az şey midir?

Bugün Müslümanların, küresel Haçlı-Siyonist sisteminin yok oluşunu ve İslam üzere yeni bir yaşamın inşasını konuşmaları ve bunun için küçük-büyük hazırlık yapmaları az şey midir?

Allah'ın izniyle bugün, son birkaç asırdır üzerimize çöken zillet perdesini aralamak üzere gerçek çalışmaların yapıldığı ve gerçekçi sonuçların ortaya çıktığı dönemlerden geçiyoruz. İslam ümmeti olarak eğer hakkıyla çalışır ve sebat edersek kapıların bizlere açılacağına şahit olacağımız bir süreci yaşıyoruz.

Allah azze ve celle'nin takdir ettiği zafere yaklaşıyoruz. Şüphesiz bu 50 yıl da sürse, 100 yıl da sürse tarihin seyri içerisinde çok küçük bir dönemdir. Bizlere düşen, umudumuzu söndürmeye çalışanlara kulak asmadan amel etmeye devam etmektir.

Ümitvar olun, zafere az kaldı!


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2748 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
    Mahmut Cemil İnce Arşivi