Tüketim kültürü ve Müslümanların kimlik tüketimi
"Tüketim" kelimesi Türkçe'deki "tüketmek" fiilinden gelmektedir. Genellikle bir şeyi kullanmak, sonuna getirmek ve bitirmek anlamında kullanılır. TDK ise bu kelimeyi "bir şeyin kullanılma amacıyla harcanması" olarak tanımlanmıştır. Her ne kadar bu kelime çoğunlukla yiyecek içecek gibi şeyler için kullanılsa da günümüzde kullanım alanı çok daha geniştir. Bizler bu yazıda tüketim kelimesini Zygmunt Bauman'a ait "tüketim toplumu" kavramı içerisindeki anlamıyla kullanacağız.
19. yy'da toplumları derinden etkilemeye başlayan modernizm ve kapitalizm 20. yy'da zirve noktasına ulaşmıştır. Özellikle toplumları ve ülkeleri ekonomik anlamda etkileyen kapitalizmin 20. yy'ın ikinci yarısında evrim geçirmesi ve insanları tüketime yönlendirmeye başlamasıyla birlikte toplumların ekonomik davranış kültürü de değişmiştir. Değişen bu kültür üzerinden bir okuma yapan Bauman toplumların üretim odaklı yaşam kültürlerinden tüketim odaklı bir kültüre evrildiğini ve bunun da toplum denilen yapının her bir noktasını etkilediğini söylemiştir. Aynı zamanda tüketimin artık sadece bir alışveriş olmaktan çıktığını, tüketim yoluyla insanların kimlikler inşa ettiğini, sosyal statülerin belirlendiğini, toplumda eşitsizlikler oluşturduğunu ve insanlarda kalıcı etkiler bıraktığını belirtmiştir. Her ne kadar Bauman bu düşünceleri maddi malların tüketimi üzerinden ifade etse de bizler bu yazıda ilgili teorileri alıp maddi ve manevi bir değerlendirme yapacağız.
Öncellikle, teknolojinin gelişmesiyle birlikte 7'den 70'e herkesin eline, tüm dünya ile iletişim kurabildiği cihazlar geçmiştir. İlk zamanlar bu cihazlar iki kişinin sesli bir şekilde birbiriyle iletişim kurmasını sağlasa da artık insanların ceplerinde taşıdığı cihazlarla "sosyal medya" adıyla anılan ve çeşitli uygulamalar üzerinden 8 milyar insan ile iletişime ve etkileşime geçilebilecek teknolojiler kullanılmaya başlanmıştır. Bu platformlar üzerinden birbiriyle buluşan kişiler her gün binlerce içerik tüketmektedir. Bu içerikler zaman zaman fotoğraf, video yahut bir yazı olabilmektedir. Tüketilen içeriklerin türü, konusu ve içerdiği mesaja göre zamanla insanlar kendine benzer fikir ve dünya görüşüne yakın kişilerle aynı gruplaşmalar içerisinde bulmaktadır. Bu gruplaşmalar kişilerin isteği dışında iç güdüsel olarak oluşmaktadır.
Nasıl ki üniversiteye yeni başlayan bir genç sınıfta kendine en yakın hissettiği kişi ile dostluk kuruyorsa, sosyal medya üzerinden de insanlar kendilerine yakın gördükleri içerikleri tüketmekte ve onları tüketenlerle aynı safta yer almaktadır. Buna en uygun somut örnek olarak Facebook adlı sosyal medya platformunun ilk çıktığı dönem verilebilir. Facebook kullanıcıları tamamen kendi dünya görüşü ve hayat tarzına göre oluşturulan gruplar içerisinde iletişime ve etkileşime girmekteydiler. Bu yeri geliyor bir siyasi partinin destekçilerinin buluştuğu grup olurken yeri geliyor bir dini cemaatin mensuplarının içinde bulunduğu grup olabiliyordu. Daha sonrasında farklılaşan sosyal medya platformlarıyla birlikte bu eylem "takip etmek" olarak anılmaya başlandı. Kullanıcılar bu takip etmeler ve belirli gruplar içerisine kendini ait hissetmelerle birlikte kimliklerini inşa ediyorlar. Kendi dünya görüşüne yakın kişileri takip etmek, fikirlerini kendi takipçileriyle paylaşmak ve kendileriyle benzer düşünen insanların fikirlerinden etkilenerek kimliklerini tekrar inşa etmek...
Bauman tüketim toplumunun bir özelliği olarak da tüketimin kimlik inşasında merkezi bir rol oynadığını söyler. Gerçekten de günümüz sıradan insanlarının kendi kimlik inşa sürecinde ve hayat görüşünün oluşturulmasında sosyal medyada tükettiği içeriklerin çokça etkili olduğunu söyleyebiliriz. Gününün 3-4 saatini geçirdiği sosyal medya platformlarında üretilen içerikler insanların kimliklerini de inşa etmektedir. Tabi ki inşa edilen kimlik tercih edilen tüketim içeriğine de bağlıdır. İnsanlar içerikleri tüketirken bir seçim yapmaktadır. Kendi ailesi, çevresi yahut etkilendiği herhangi bir fenotip üzerinden değişen ve tercih edilen içerikler kişilerin kimlik inşa sürecinde önemli rol oynamaktadır. Fakat tıpkı günümüz tüketim mallarının dayanıklılığının düşük olması gibi inşa edilen bu kimlikler de çok yüzeysel ve kırılgandır.
Tüketilen içeriklerin derinliği ve altyapısının sağlam olmasına da bağlı olarak kişiler kimliklerini bu zayıf temeller üzerine bina etmektedirler. Ne yazık ki bu kadar zayıf temeller üzerine inşa edilen kimlik ve ideolojilerin yaşam süreleri de çok olmamaktadır. Bir bakıma kişiler kendi kimliklerini de tüketip hayal kırıklığına uğramakta ve bu sebeple farklı kimliklerde yeni umutlar aramaktadırlar.
Kimlikler için fast-foodlaşma da diyebileceğimiz bir döngüde kişiler nitelik olarak zayıf ve bir o kadar hızlı bir şekilde kimlik ve fikirleri tüketmekte ve günün sonunda çoğunluk tarafından kabul görülen ana akım kimliğe kendini bırakmaktadır.
Peki, sosyal medya üzerinden İslami (!) denilebilecek içerikleri tüketenler bu meselenin neresindedir diye soracak olursak, onlar için de değişen pek bir şey yoktur.
Sosyal medyada dakikalar içerisinde tükettikleri onlarca içerik Müslümanları tatmin etmekte ve ilgili konuya dair heves ve enerjilerini tüketmektedir. Tıpkı evdeki çocuğun yeni alınan bir oyuncakla oynaması ve sıkılınca köşeye atması gibi Müslümanların ilgilendiren konular sosyal medya üzerinden konuşulup tüketilmektedir. Böylelikle Müslümanların ilgilenmesi ve aksiyona geçmesi gereken konular 280 karaktere sıkıştırılarak vicdani açıdan doyuma ulaşılmaktadır. Adeta çağımızın moda kültürü sosyal medya üzerinden İslami meselelere de uygulanmaktadır. Modası geçen ve Müslümanlarca belli bir vakit tüketilen konular askıya alınıp yeni meselelere geçilmektedir.
Özellikle İslam dininin fikri ve siyasi yönünü sadece sosyal medya üzerinden tanıyıp bu konulara dair içerikleri tüketen Müslümanların inşa ettikleri İslami kimliklerin de çok yüzeysel ve kırılgan olduğu görülmektedir.
Müslümanların bu konudaki ahvaline de açıklık getirmek gerekirse sosyal medya üzerinden bu derece yüzeysel ve temelsiz içerikleri çokça tüketen bir kişinin kendi için oluşturduğu İslami kimlikler kırılgan ve yüzeysel olmaktadır. Bu sebeple zorluklar karşısında dayanıklı olmayan ve kişileri hüsrana ve hayal kırıklığına uğratan kimlikler terk edilip yeni taze kimlikler aranmaktadır. Bu durumun sonucunda ise kişi pazarda tezgah tezgah gezip en son kalabalığın önünde toplaştığı tezgahtan alışveriş yapmakta ve kendine genel kabulü yüksek olan kimlikler ithal etmektedir.
Allah ayaklarımızı İslam dini üzere sabit kılsın.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.