Dr. Mehmet Sürmeli

Dr. Mehmet Sürmeli

Cihadın önemine dair

Cihadın önemine dair

Özellikle, küfrün her türlü imkânı; teknolojiyi, kurumsal yapıları, sermayeyi ve ürettiği değerleri/ideolojileri kullanarak Müslümanlara yaptıkları çok yönlü saldırılara karşı Müslümanların da ayette emredildiği gibi aynıyla veya daha büyüğüyle karşılık vermeleri şarttır: “Nasıl ki müşrikler size toptan saldırıyorlarsa siz de onlara karşı topluca saldırıda bulunun.”[1]

Bir kısım insanın karşı koymasıyla hedef gerçekleşmiyorsa bütün Müslümanlara cihat farz-ı ayn olur.[2] Küfür ehlinin ellerini Müslümanlardan çektirmek için gerekli “kuvvet”i hazırlamak çok önemli bir vecibedir. Aksi hâlde Müslümanlar kâfirlerin şamar oğlanı olmaktan kurtulamayacaklardır. Cihat için hazırlık yapmak ve içerisinde etkin olarak görev almak insanın ne ecelini öne alır ne de erteler. Zaten böyle bir durumda ecel gelirse kişi, Allah (c.c.) katındaki en yüce makamlardan olan şehadet makamına ulaşmış olur. Şehitlerin bu önemli durumlarını ilgili ayet şöyle haber vermiştir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma. Bilakis onlar diridirler. Rabbleri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar…”[3]

Kur’an, şehadete karşılık korkuyu öne çıkarmak ve rahatı tercih etmek suretiyle şehitliğe olumsuz bakmayı; ecel konusunda rasyonel davranmayı; çifte ecel teorisini savunmayı nifak ahlakının tezahürleri kabul etmiştir.[4] Hz. Peygamber (s.)’in buyurduğu gibi; “İnsanlardan korkarak hakkı söylemekten kaçınmak ne gelmekte olan eceli öne alır; ne de Allah’ın takdir ettiği rızkı uzaklaştırır.”[5] Aksi takdirde, ecel ve rızık endişesi kişiyi korkaklığa sevk ederek cihattan el etek çekmesine neden olabilir.

İslam’da asıl amaç sulh olmakla beraber, mutlak güzel olan İslam’ın önündeki engelleri kaldırmak ve insanları İslam’la buluşturmak için yerine göre cihat da emredilmiştir. Bu görev icra edilirken bile “haddi aşmamayı”[6] emreden İslam, mücahedenin yalnızca “Allah yolunda olmasını”[7] istemiştir. Başarılı olmak için ise gerek savaş öncesi, gerekse savaş anında ihtilaflardan kaçınmayı; “müminlerin aralarını düzeltmelerini”[8] tavsiye etmiştir.

Tebliğin, davetin, emri bil maruf ve nehyi anil münkerin ve mukatelenin; kısacası cihadın önderi ve örneği olan Hz. Peygamber (s.) de, ümmetine konuyla ilgili yeterince emir ve tavsiyede bulunmuştur. Yersiz, fıkıhsız, ilkesiz, şefkatsiz, sevimsiz bir tek bile davranışta bulunmadığı gibi hasbelkader bulunanları da uyarmıştır. Resulullah (s.); “Velev ki bir ayet bile olsa benden tebliğ ediniz.”[9] emriyle esas olanın şu hadiste olduğu gibi hidayete vesile olabilmek olduğuna vurgu yapmıştır: “Ey Muaz! Allahu teala’nın senin elinle bir müşrike hidayet vermesi senin için kızıl develerinin olmasından (dünyalar kadar mala-mülke sahip olmandan) daha hayırlıdır.”[10]

Davetçi merkezli bir tebliğ anlayışını hâkim kılmaya çalışan Hz. Muhammed (s.); “Evvela en yakın akrabalarını uyar.”[11] ayeti geldikten sonra “kızını, halasını, amcasını ve tüm akrabalarını toplayarak, ahirette kendilerine bir şey yapamayacağını belirtmiş ve Allah için çalışmalarını; cehennem azabından kurtulacak amellerini çoğaltmalarını” söylemiştir.[12]

“Komşulara da dinin öğretilmesini”[13] emreden Hz. Peygamber (s.), başkalarına dini öğretip de kendilerini ihmal eden; söyledikleri ile yaptıkları ters orantılı kimseler için çetin bir cehennem azabının olduğunu bildirmiştir.[14] Şayet insanlar dine davet görevini yapmaz, kötülüklere karşı tavırlı davranıp iyiliklerin tabanda yayılması için gayret göstermezlerse; Allah (c.), bu kimselerin duasını kabul etmediği gibi[15], bela ve musibeti sadece kötü kimselere değil, bu tavırsız insanların yüzünden umuma da verir.[16]

“İmandan sonra amellerin en makbulü Allah yolunda cihattır.”[17] buyuran Resulullah (s.); “cihadın İslam’ın zirvesi/direği”[18] olduğunu söylemiş; “cihat etmeden, cihat etmeyi içinden bile geçirmeden ölenlerin münafıklıktan bir şube üzerine öleceklerine”[19] dair uyarıda bulunmuştur. Değil fiili olarak katılmak, bu uğurda “ayağı bile tozlanana cehennem ateşinin haram kılındığı”[20] müjdesini vermiştir. Cihat, infakla beraber cennetin iki anahtarından biri sayılmıştır.[21]

Cihadın velev ki “deve sağımı kadar kısa süreli yapılsa bile, o kişinin cehennemlik olmasının imkânsız olacağına”[22] işaret eden Hz. Muhammed (s.), mücahidin İslam düşmanlarına karşı safta bir anlık duruşunun altmış yıllık (nafile) ibadetten daha faziletli olduğuna[23] atıfta bulunmuştur. Cihat yaparken, kimseden korkmamayı ve çekinmemeyi öğütleyen Resulullah (s.), cihattaki muhatabın, yapılan cihadın büyüklüğünü belirlediğini ifade etmiş ve şöyle buyurmuştur: “Cihadın en faziletlisi zalim yöneticiler karşısında hakkı söylemektir.”[24] Bu nedenle hiçbir peygamber, firavunlardan korkmamıştır. Firavunların ve firavunlaşan zihniyetlerin korkulu rüyaları olmuşlardır. Her zaman mazlumların yanında durmak suretiyle ümmetlerine bağlayıcı örnek davranışlar/sünnet koymuşlardır. Kim peygamberleri model almaz ve ‘gücü yettiği hâlde, yanında zelil düşürülen mümin bir kardeşine yardım etmezse, kıyamet gününde bütün mahlukatın gözü önünde rezil edilecektir’.[25] uyarısını yapan peygamberimiz, bu asli görevi yapmamayı kişinin kendini küçük düşürmesi olarak[26] dile getirmiş ve yeterli izahatı yapmıştır.

Bütün bu açıklamalar ışığında İslami kimliği taşıdığına iman eden mümin, bitmeyen bir aşk ve heyecanla cihat edecektir. Cihat, Müslümanların varlık sebebidir. İslami kimliğin sahibi, kendinden başlayarak bütün evrenden sorumlu olduğunun bilincinde olacaktır. Bu bilinç sayesinde inanır ki eğer yeterli çalışmada bulunup Allahu teala’nın huzuruna vardığında geçerli mazeretler gösteremezse bütün kötülüklerin hesabı kendisinden sorulacaktır. O bilir ki kendisi nefes alıp verebiliyorsa küfür rahat edemeyecektir. Zira o, dünyaya hesaplaşmak için geldiğinin ve bir hesap adamı olduğunun farkındadır. Aldığı ilahî emir; “fitne/ideolojik yapılanmalar” hayattan çekilip, hayat vahiyle anlam bulana kadar mücahedeye devamdır. Ya fitne kalkıp hak hâkim kılınır, ya da bu can Allah (c.) yolunda feda olur. Başka seçenek yoktur.

“Cihadın zamana ve duruma göre nasıl yapılmasının fıkhını eğer varsa rabbani ulema belirler.” dedik. Günümüzde cihadın davet ve tebliğ boyutu, daha çok İslam’la tanışamayan yerlerde öne çıkmaktadır. Davet ve tebliğin öne çıktığı yerlerde davetin bir ibadet olduğu bilinip usulünü bilen kimselerin bu kutlu göreve daha sıkı sarılmaları gerekir. Şöyle de denilebilir; davetin ilmihâlini her Müslüman öğrenerek bu görevi usulünce yapmalıdır. Kur’an ve Sünnet’te davetin, tebliğin ve cihadın usulüne medar olacak birçok emir ve tavsiye vardır.

Dipnotlar

[1] Tevbe 9/36.
[2] Şevkani, Fethu’l-Kadir, s.711.
[3] Âl-i İmran 3/169-170.
[4] Bak: Âl-i İmran 3/154,166,167,168.
[5] Ahmed, Müsned, c.III, s. 44; İbni Mace, Fiten, 20, h.no: 4007, c.II, s.1328;
Heysemi, Zevaid, c.VII, s.265.
[6] Bakara 2/190.
[7] Nisa 4/76
[8] Enfal 8/1; Bak: Saf 61/4.
[9] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, h.no: 6486) c.IV, s.200.
[10]Hakim, Müstedrek, c.III, s.691; Heysemi, Zevaid, c.V, s.334.
[11] Şuara 26/214.
[12] Buhari, 65, Tefsir, 2, c.VI, s.17; Müslim, I, İman, 89, h.no: 351, c.I, s.192-3; Nesai,
Vesaya, 30, h.no: 6, c.VI, s.250.
[13] Ebu’l-Fida, İsmail b. Kesir, Camiu’l-Mesanid, c.I, s.36.
[14] Ahmed, Müsned, c.III, s.180.
[15] İbni Mace, Fiten, 20, h.no: 2004, c.II, s.1327.
[16] Ahmed, Müsned, c.IV, s.131.
[17] Nesai, Cihad, 25, h.no: 17, c.VI, s.19.
[18] Ahmed, Müsned, c.V, s.234.
[19] Nesai, Cihad, h.no: 2, c.VI, s.8.
[20] Ahmed, Müsned, c.III, s.367.
[21]Hakim, Müstedrek, c.II, s.89-90.
[22] Abdurrezzak, Musannef, c.V, s.253; Nesai, Cihad, 25, h.no: 25, c.VI, s.25.
[23] Darimi, Cihad, 7, h.no: 2296, Beyrut, 1997, c.II, s.266.
[24] Ahmed, Müsned, (tah: Muhammed Şakir, h.no: 18850) c.VI, s.266.
[25] Heysemi, Zevaid, c.VII, s.267.
[26] Bak: İbni Mace, Fiten, h.no: 4008, c.II, s.1328.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2484 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Dr. Mehmet Sürmeli Arşivi