İsrail'de Netanyahu'nun sonsuza dek sürecek savaşına karşı koalisyon büyüyor
Gazze'nin merkezindeki Meğazi mülteci kampında bir günde 21 İsrail askerinin hayatını kaybetmesinin Gazze'deki savaşın dönüm noktalarından biri olup olmayacağını söylemek için henüz çok erken.
Elbette bunun emsalleri de var. Bunlardan biri 1997 yılında Kuzey Celil üzerinde iki helikopterin çarpışması sonucu 73 askerin hayatını kaybetmesi. Bu olay, üç yıl sonra Lübnan'dan çekilmeye yol açan protesto hareketinin başlangıç noktasıydı.
Ancak Meğazi'de çoğu yedek subay olan askerlerin kaybı, Gazze'ye yönelik savaşın neyi başardığını anlamakta giderek zorlanan İsrail kamuoyunun artan savaş yorgunluğuna kesinlikle katkıda bulunacaktır.
Çoğunluk savaşı desteklemeye devam etse de, ordunun Hamas'ın 24 taburundan 17'sinin "çöktüğü", Filistin hareketinin savaşçılarının üçte birinin öldürüldüğü ve İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki toprakların yüzde 60'ını kontrol ettiği iddialarına inanmıyorlar.
Meğazi'deki askerler ordunun kontrolü altındaki bir bölgede yıkım için ev arıyorlardı. Hamas'ın vur-kaç saldırılarının da açıkça gösterdiği gibi "kontrol" göreceli bir kavram haline geliyor.
Ordu sözcüsünün Han Yunus'a girdiklerini açıklamasının üzerinden altı haftadan fazla bir süre geçmesine rağmen ordunun Han Yunus'ta ne elde ettiği de belli değil. Han Yunus o kadar da büyük bir yer değil ve kesinlikle bir Stalingrad da değil.
İsrail'de birbiriyle rekabet halinde olan iki koalisyon var ve şimdilik ikisi de kesin üstünlüğe sahip değil.
Bu Netanyahu'nun savaşı
İlk koalisyon Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından yönetiliyor. Çatışma uzadıkça, bunun onun savaşı olduğu çok açık.
Bu onun savaşı çünkü savaşı durdurduğu anda hükümeti düşecek ve 7 Ekim'de İsrail'in gardını düşürdüğü için İsrail ona sırtını dönecek.
Bu onun savaşı çünkü her gün bir Filistin devletinin kurulmasını engellemenin hayatının misyonu olduğunu vurgulayarak ve İsrail'in Gazze'de kalıcı bir varlığa sahip olması gerektiğini söyleyerek riskleri çok yükseltti. Bu aynı zamanda eski rakiplerini içeren savaş kabinesi tarafından onaylanmayan bir hedef.
Ordu bu hedefi kesinlikle kabul etmiyor ve Netanyahu'nun Gazze'nin Mısır sınırı boyunca uzanan Philadelphi Koridorunu yeniden işgal etme isteğine direniyor ki bu olmadan Gazze'de kalıcı bir İsrail askeri varlığı olamaz.
Ordunun öncelikli savaş amacı, kaybettiği onurunu geri kazanmak ve silahlı kuvvetlerin üzerine inşa edildiği caydırıcılık ilkesini, yani ağır saldırıların Hamas ve Hizbullah'ı saldırıdan caydırdığı kavramını yeniden tesis etmek. Ordu ve ideolojisi barışın var olmadığını kabul etmekte ancak İsrail'in düşmanlarının caydırıldığını iddia etmektedir.
Bunun ne 7 Ekim'de ne de onu takip eden üç buçuk ay boyunca gerçekleşmediği ortada. Hamas, ezici askeri güçlüklere, Gazze'nin tamamen yıkılmasına ve giderek artan kıtlığa rağmen İsrail'i istediği zaman vurmaktan vazgeçmiyor.
Ordunun yüksek komuta kademesi Netanyahu'nun siyasi liderliğinden memnun değil. Refah çevresindeki Mısır sınırını ele geçirme emrini yerine getirmek için acele etmiyorlar ve Gazze'nin kuzey kesimindeki güçlerinin bir kısmını geri çektiler.
Ordu, Netanyahu'nun yaptığı gibi bir Filistin devletine ya da Filistin Yönetimi'nin savaş sonrası Gazze'yi ele geçirmesine karşı net bir tutum içinde değil. Ancak kampanyayı sürdürmek istedikleri konusunda netler çünkü savaşın net bir zafer olmadan sona erdiği bir durumu görmek istemezler.
Ordu Netanyahu'nun aleyhine döndüğünde başbakanın iktidarını sürdürmesi çok zor olacaktır. Ancak o an henüz gelmedi.
Ne Netanyahu ne de ordu temel savaş hedeflerinde başarılı olamamış olsa da hem ordu hem de zor durumdaki başbakan sonsuz savaş konseptini benimsemiş durumda.
Bu koalisyon huzursuz ve bu ortaklıkta her iki tarafın da sorunları var.
Netanyahu kapısının önünde açlık greviyle, Tel Aviv'de kendisini istifaya çağıran on binlerce kişinin katıldığı gösterilerle ve Pazartesi günü İsrail parlamentosu Knesset'e giren 132 esirin ailelerinin artan protestolarıyla karşı karşıya.
Öte yandan ordu, ordu ve İsrail toplumu arasındaki ilişkiler konusunda önde gelen uzmanlardan biri olan Profesör Yagil Levy'nin "Mavi Yakalı İsyan" olarak adlandırdığı bir durumla karşı karşıya.
Levy, Gazze'deki rütbeli askerler arasında daha önce görülmemiş düzeyde bir meydan okuma olduğunu söylüyor. Askerler ordunun değerlerine meydan okuyarak kendilerinin ve Filistinli tutukluların fotoğraflarını çekiyorlar. Camilerde fotoğraf çekiyorlar, intikamdan, işgalden bahsediyorlar. Tüm bunlar ordunun dayandığı temel kodlarla çelişen mesajlar.
Ayrıca ordunun bir bölümünün Gazze'den çekilme konusunda isteksiz olduğu ve ordunun bunu gizlemek için emrin "teknik nedenlerle" ertelendiğini söylediği şüphesi de var.
Artan şüpheler
Diğer tarafta ise savaşın siyasi bir sonuca bağlanmasından yana olan bir çıkar koalisyonu var.
Netanyahu'nun siyasi muhalifleri olan ve 7 Ekim saldırısının ardından savaş kabinesine giren Benny Gantz ve Gadi Eisenkot, Filistin Yönetimi'nin Gazze'ye dönüşünü ya da bir Filistin devleti kuracak siyasi bir çözümü hiçbir şekilde desteklemiyorlar. Ancak buna karşı bir şey de söylemediler.
ABD'nin iki devletli bir çözüm için bastırması ve İsrail'in tanınmasını bir Filistin devletinin kurulmasına bağlayan Suudi Arabistan'ın girişimi konusunda rahat görünüyorlar.
Eisenkot savaşın 100. gününde düzenlenen bir toplantıda "kendimize yalan söylemeyi bırakmalı, cesaret göstermeli ve kaçırılanları eve getirecek büyük bir anlaşmaya öncülük etmeliyiz" dedi ve ekledi: "Kör insanlar gibi yürüyoruz."
Savunma Bakanı Yoav Gallant da onu izledi ve açıkça "siyasi karar eksikliğinin askeri operasyonun ilerleyişine zarar verebileceğini" söyledi. Kanal 13'te yer alan habere göre Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi bile "ertesi gün" için bir strateji oluşturulmadığı için "savaşta şimdiye kadar elde ettiğimiz başarıların erozyona uğramasıyla karşı karşıyayız" dedi.
Kuşkular sadece savaş kabinesinde değil. İsrail toplumu içinde de baskılar artıyor. Herkes bu yıl ekonominin felaketle sonuçlanacağını, açıkların hızla artacağını ve toplu işten çıkarmaların yaşanacağını tahmin ediyor.
Gallant'ın yaz için tatil planı yapmamaları konusunda uyardığı ordudaki yedek askerler de bununla yakından ilgili. Birinci İntifada'da olduğu gibi savaşa bilinçli olarak karşı çıkma vakaları nadirdir ve bir yedek asker çağrılmayı reddederse en fazla bir ay hapse girebilir.
Reddedenler daha çok çocuk bakımı, iş hayatında başarısız olma riski ya da üniversite sınavı gibi kişisel nedenler öne sürüyor ve genellikle bu nedenle yargılanmıyorlar. Reddetme özel bir mesele olarak kalmaktadır. Ancak sonu gelmeyen bir savaşa karşı isteksizlik kaçınılmaz olarak artacaktır.
Güney İsrail halkının da çitin diğer tarafında savaş sürerken evlerine ve köylerine dönme konusunda isteksizliği var. Bu her iki tarafın da işine yarayabilir. Kolaylıkla savaşı sonuna kadar sürdürmek için bir neden olarak kullanılabilir.
Ordu onlara evlerine dönebileceklerini söylüyor ama çoğu bunu reddediyor. Savaş karşıtı olmaktan çok uzaklar ama bir yıpratma savaşı da istemiyorlar. Hamas'ın kesin bir yenilgiye uğratılmasını istiyorlar. Gazze'ye atom bombası atılması ya da Filistin Yönetimi'nin geri dönmesi onlar için aynı şey.
Kuzeyde Hizbullah'ın roket tehdidi, özellikle de örgütün İsrail'in Demir Kubbe savunmasının hiçbir işe yaramadığı uzun menzilli tanksavar füzeleri kullanmasının ardından, ciddi boyutlara ulaştı. Hamas saldırısının ardından 200.000 İsrailli yerinden edildi. Bunların büyük çoğunluğu öngörülebilir bir gelecekte evlerine geri dönemeyecek.
Bu unsurların çoğu savaşı sona erdirecek bir tür siyasi anlaşma için bastırıyor. Ancak İsrail'deki asıl sorun, hiçbir lobinin savaşı siyasi bir anlaşmayla sona erdirecek kadar güçlü olmaması.
Karşılarında ise Netanyahu ve hükümetindeki aşırı sağcı kanat var ki onlar için riskler çok yüksek. Savaşın sona ermesi İsrail siyasetinde dramatik bir değişime yol açabilir ve sağ kanat neyin tehlikede olduğunun farkında ve bunu durdurmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
Henüz her iki koalisyon da -sonsuz savaş koalisyonu ya da müzakere yoluyla savaşı sona erdirmeyi düşünen koalisyon- baskın değil. Çok küçük bir değişim aralarındaki dengeyi değiştirebilir.
Middle East Eye için kaleme alınan bu görüş yazısı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in eidtöryel politikasını yansıtmayabilir.