Filistinlilerden Abbas’a bir mesaj: İsrail’e taviz vermek sadece daha fazla talep getirir
Yerleşimci şiddetinden korunmak için Filistinlilere pencerelerine korkuluk taktırmalarını tavsiye etmesi Mahmud Abbas’ın İsrail işgalini normalleştirmeye kendini ne derece adadığının yeni bir delilidir.
İşgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Nablus’un 18 km kuzeybatısında yer alan memleketim Burka, İsrail zulmüne karşı toplu şekilde direniş göstermek hususunda çok eski bir tarihe sahiptir. İsrail askerleri bu köyde yaşayanları genellikle “kaba” ve “çeteci” olarak tanımlar.
80’li yıllarda kimliğimi kontrol eden İsrailli bir asker işini bitirdikten sonra bana “buralardaki en küstah insanlar hep Burkalı” demişti. Birinci İntifada günlerinde, 15 yaşından büyük bütün erkekleri köyün ortasına toplayan İsrailli subay onlara “gene buluştuk Burka’nın kabadayıları” diye hitap etmişti.
17 Aralık günü İsrailli yerleşimciler bu köye saldırdı. Köylüler hem İsrail ordusuna hem de yerleşimcilere karşı koydu. Bütün bunlar, 16 Aralık’ta silahlı Filistinlilerin, 1978 yılında bir Filistinlinin şahsi malı olan araziye yasa dışı olarak inşa edilen Homeş yerleşkesini basıp Yahudilere ait bir dini okula (yeşiva) saldırmasının ardından gerçekleşti. Olaylar sırasında 25 yaşındaki Yehuda Dimentman öldürülürken iki yerleşimci de yaralandı.
Söz konusu yerleşke, Ariel Şaron’un ‘geri çekilme’ planının bir parçası olarak 2005 yılında tahliye edilerek yıkılmıştı. Fakat yerleşimciler sürekli mıntıkaya girmeye, köylüleri taciz etmeye ve arazi sahiplerini topraklarını işlemekten alıkoymaya devam etti. 2007 yılında da Oslo Mutabakatına dayanarak mıntıkanın tamamen İsrail kontrolüne devredilen C Bölgesi sınırları içinde olduğuna hükmeden İsrail mahkemesinin izniyle burada bir dini okul inşa ettiler.
Gittikçe yüzsüzleştiler
İlk olarak 1967 yılında askeri bir üs olarak inşa edilen Şavi Şamron da Burka yakınlarındaki bir başka yerleşkedir. Burada konuşlu ordu birlikleri hem yerleşimcileri korur hem de yaptıkları zulümlere yardım eder. 80’li yıllarda buradaki köylülere ait aralarında yüz yıllık Roma tipi zeytinliklerin de bulunduğu 450 zeytin ağacını buldozerlerle katlettiler.
Köye daha yakın bir konumda bulunan Homeş, 80’li yıllardan beri yerleşimciler tarafından köylülere saldırılar düzenlemek için adeta bir üs olarak kullanılmaya devam ediyor.
Bu zikredilenlerin yanı sıra İsrail’in yerleşim faaliyetlerini 1993’den bu yana hızlandırdığını unutmamak gerekir. İsrail eskiden uzun vadeli niyetlerini ‘yapıcı iltibas’ söyleminin arkasına saklamaya çalışırdı ancak son yıllarda bu hususta gittikçe daha da yüzsüzleşti.
O dönemki İsrail Başbakanı Netenyahu 2014 yılında yaptığı bir açıklamada, alenen tek bir yerleşimciyi dahi tahliye etmeyeceğini ilan etti. Bu açıklamadan altı yıl sonra da daimî işgali normalleştiren Amerikan ‘barış planının’ yürürlüğe alınmasının ardından kendini söz konusu yerleşkeler üzerindeki egemenliklerini arttırmaya adadı.
Son dönemde ise İsrailli Savunma Bakanı Benny Gantz, Homeş yerleşkesinin (kaldırılması gerekirken) Beyta köyüne taşınması teklif ederken İsrail’in yerleşkeleri hususundaki fikir birliğine vurgu yapmıştı. ABD hükümeti 2019 yılında yaptığı açıklamayla yerleşkelerin uluslararası hukuku ihlal etmediğini düşündüklerini ilan ederek İsrail devletinin bu konuda her geçen gün artan aşırıcı tavırlarını bir nevi onaylamış oldu.
BAE, Bahreyn, Fas ve Sudan, İsrail ile normalleşme süreci çerçevesinde dolaylı olarak bu uygulamalara destek oldu. İlaveten, Filistinli lider Mahmut Abbas, Gantz ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası yaptığı açıklamada söz konusu bu yeni ‘fikir birliğine’ tam destek verdiği izlenimini yarattı.
İsrailli Başbakan Naftali Bennett, “Filistinlilere olmayacak bir şeyi olacakmış gibi gösterip de sonrasında hayal kırıklığına uğradıklarında ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçların yaşanmasını istemiyorum” derken aslında meseleyi çok net bir şekilde izah etti. Gerçekten de bakıldığında İsrail’in teklif etmeye yanaştığı tek şey ‘gerilimi düşürecek’ bazı ekonomik önlemlerdi.
Statükonun sağlamlaştırılması
Dışarıdan bakıldığında İsrail’in yerleşke faaliyetlerinden zarar gören Filistinlilerin müdafaa edilmesi hususunun Filistin yönetimi için bir öncelik olması gerektiği açıktır. Fakat gerçekte ise bunun tam tersi yaşanmaktadır zira bu siyasi iradeye mensup insanların böylesine elim cürümler ve hatta daha kötüleri yaşanırken sürekli İsrailli yetkililerle görüşmelere devam etmesi başka türlü nasıl açıklanabilir? FO bünyesinde her ne hikmetse bu sömürgeci faaliyetlerin daha geniş bir yerleşimci-sömürgeci projenin birer parçası olduğunu tasdik etme hususunda son derece gevşek davranmayı düstur edinmiş derin ve güçlü bir eğilim mevcuttur.
Henüz geçtiğimiz ay, Burka o uzun direniş tarihini devam ettirirken Abbas, İsrail tarafına geçip Gantz ile statükoyu daha da güçlendirmek için görüşüp, sorumluluğu altındaki Filistinlilerden topladığı vergilerle parası ödenecek ‘iyi niyet’ göstergesi vermekle meşguldü.
Gantz ve Abbas toplantı boyunca İsrail’in ‘güvenlik’ gündemine odaklanarak yerleşimci şiddetinin pekâlâ ‘anti-terör faaliyetleri’ kapsamına girdiği detayını görmezden geldi. Abbas ne bu ne de diğer konularda bir yanlış değerlendirme veya analiz kurbanı değildir; kendisi İsraillilerle gerçekleştirdiği bu toplantılara hangi meselenin, ne olduğunu, ne önem taşıdığını, beraberinde ne getirdiğini ve neleri ima ettiğini tamamen anlayarak girmektedir.
Pencere korkulukları
Abbas, Filistinlilerin direnmesinin hem uluslararası bağışçılardan hem de İsrailli ‘patronlarından’ gelen ve kendi cebine giren parayı tehlikeye atacağını çok iyi bilmektedir. Geçmişte yaptıklarından yola çıkarsak kendisinin, şahsına yapılan yatırımlardan ne gibi beklentiler olduğunu ve nasıl bir rol oynaması gerektiğini çok iyi bildiğini söyleyebiliriz.
Kendisinin genel siyasi yaklaşımı ile tamamen uyumlu olan işgalin ‘normalleştirilmesi’ sürecini destekleyen Abbas’ın yerleşimci saldırıları sorununa çözüm olarak ‘pencerelerinize korkuluk takın’ demesi tam da ondan beklenecek türde bir davranıştır.
Burka’da yaşayan bir kişi Abbas’ın bu teklifine sosyal medya üzerinden, 1955’te çekilen evinin (korkuluklu) fotoğrafını paylaşarak cevap verdi. Mesajda şu ifadeler yer aldı: “yerleşimci saldırılarını durduran bu pencere korkulukları değil yerleşimcilerin karşısına çıkıp onları köyden çıkartan Burka halkı ve onları destekleyenlerin direnişiydi.”
Bu ve benzeri direniş hareketleri kesinlikle altında taşıdıkları anlam ve önem açısından yerel bir kalıba sıkışıp kalmayarak tüm Filistin sathındaki köy ve şehirlerde yeni hareketlere ilham olmaktadır.
Liderler her ne kadar sömürgeci güçlere taviz vermenin beraberinde sadece daha fazla talebi getireceğine dair hayati dersi unutmuş veya görmezden geliyor olsa da en azından Burkalılar bu düsturu tasdik ederek yapılması gerekeni yapmaya devam etmektedir.
Middle East Eye için kaleme alınan ve Mepa News okurları için Türkçeleştirilen bu yazıda yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.