İsrail'in Gazze planı: İşgal, tehcir ve yerleşim
Bu hafta uydu görüntülerine ve İsrail askerlerinin tanıklıklarına dayanan raporlar, İsrail'in Gazze'de İsrail sınırı boyunca yaklaşık bir mil (1.6 km) derinliğinde bir "tampon bölge" oluşturduğunu ortaya koyuyor.
Bu bölgedeki neredeyse tüm ekonomik altyapı ve konut altyapısı yıkıldı ve bölgede yaşayan ve çalışan Gazzeliler zorla yerlerinden edildi.
İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden işgali, burada yaşayan Filistinlilerin sınır dışı edilmesi ve İsrail yerleşimlerinin yeniden kurulması, İkinci Filistin Savaşı'nın kan ve ateşiyle oluşturulan yeni haritayı tanımlayan temel parametreler.
İsrail'in Gazze'nin ve 1.8 milyonluk nüfusunun geleceğine ilişkin bu temel üzerine kurulu politikaları, en çok İsrail'in yeniden dirilen sağ kanadı tarafından coşkuyla benimseniyor.
Ama aynı zamanda, yüzyıllık çatışmanın bitmemiş işleriyle yüzleşmek zorunda kalan İsrail kamuoyunda da yankı buluyor.
İşgal
Aralarındaki farklılıklar ne olursa olsun, İsrailli ve Filistinli liderler er ya da geç, iyi ya da kötü, rehinelerin ve mahkumların kaderinin belirleneceğini kabul ediyor.
Bu meselenin çözümü ne kadar önemliyse, İsrail ve Filistin arasındaki daha geniş kapsamlı mücadele de o kadar büyük ve kalıcı. Sadece bireylerin kaderi değil, halkların ve ulusların kaderi de söz konusu. Bu gerçek ciddiyetle değerlendirilmediği takdirde, rehineler konusundaki mevcut anlaşmazlık belirleyici bağlamını kaybedecektir.
Bu konuya gösterilen yoğun ilgi, İsrail'in sözde "ertesi gün" için planlarını tanımlamasına yönelik taleplere de yansıyor. Bu talepler, niyetleriyle ilgili meşru soruları ele almaktan ziyade zafere giden yolu çizmekle ilgilenen bir İsrail hükümeti tarafından kolayca savuşturuluyor. Netanyahu hükümeti bu yaklaşım için Washington'daki yeni yönetimde hızlı bir dost buldu.
Bu çağrılar sürerken, İsrail Hamas'ın yok edilmesini siyasi ve askeri/güvenlik faktörü olarak takip etmeye devam ediyor ki bu hedef savaşın başından beri İsrail'in yürüttüğü kampanyada zaferi tanımlıyor.
Ancak bu geniş askeri-güvenlik hedefinin altında, Filistinliler ile Siyonist hareket arasında Filistin'in ulusal kimliği için yüzyıllardır süren rekabetin doğurduğu, her zaman açıkça ifade edilmese de daha büyük, aslında varoluşsal zorunluluklar yatıyor.
İntikam, İsrail'in savaşı yürütme biçimini ve hatta amacını belirleyen ilk ve en önemli stratejik politika hedefi. Hamas hareketinin eylemlerini açıklamak için, aklı başında bir siyasi hesaplamadan tamamen bağımsız, sürekli bir intikam arzusundan başka bir şeye bakmaya gerek yok.
İntikam, 7 Ekim saldırısıyla şaşkına dönen İsrailliler için, savaşa verilen halk desteğinin dayandığı hayati siyasi temeli oluşturuyor.
Hamas'ın acımasız saldırısı İsraillileri, Filistinlilerin Birinci Filistin Savaşı'nın (1948) sonuçlarıyla uzlaşmak istemediklerini kabul etmeye zorluyor. Nesiller boyu ulusal travma yaşamış ailelerle dolu olan Gazze, her zaman ulusal hareketin en aktif kaynağı olageldi.
İsrail kamuoyu da Gazze'ye karşı bir misilleme politikasını destekliyor. Bunun nedeni Hamas'ın, Siyonist düşüncenin en büyük kutsalının sorgulanmasına yol açma konusundaki çarpıcı başarısı. Bu kutsal, İsrail ordusu tarafından korunan Yahudi yerleşimleridir ki bu kişisel güvenlik ve İsrail devlet inşasının korunması için temel oluşturuyor.
İsrail'in harekatının şiddeti sadece yenilgiyi Filistin'in ulusal ve siyasi bilincine kazımayı değil, aynı zamanda İsraillileri de kuruluş ilkelerinin kutsal ve ulusal politikanın güvenilir araçları olarak kalmaya devam ettiğine ikna etmeyi amaçlıyor.
1950'lerin başından bu yana, Filistinlilerin kaybettikleri evlerine geri dönmesi başarılamaz, hatta düşünülemez bir şeydi. Aslında, İsrail'in Birinci Filistin Savaşı'ndaki tutumunun temelini oluşturan demir kanun -Filistinlilerin İsrail'e meydan okumaya yönelik her türlü çabanın bedelini toprak ve egemenlik kontrolü ile ödemesi gerektiği- İsrail'in şu anda Gazze'de yürüttüğü savaştaki kilit stratejik hedefini de tanımlar nitelikte
İsrail'in Gazze savaşındaki tutumu ve sonrasında yaşanan insani dram, Filistinlilerin geri dönüşü hayal etmelerine bile izin verilmeyeceğinden emin olma niyetini açıkça ortaya koyuyor. Gerçekten de Gazze'deki (ya da Cenin'deki) Filistinliler bugün evlerine dönmeyi hayal ettiklerinde, bu hayal artık Askalan ya da Ramla'ya değil, Cebaliye ve Beyt Hanun'daki yok olmaya yüz tutmuş mülteci kamplarına ancak dönebiliyor.
Tehcir
Eğer Binyamin Netanyahu ve Donald Trump'ın istediği olursa, bu ümitsiz arzuları bile gerçekleşemeyecek.
Savunma Bakanı Israel Katz Şubat ayında yaptığı açıklamada İsrail'in Gazze'ye "çok sınırlı miktarda" sığınak ve ağır teçhizat girişine onay vermesinin "Trump'ın gönüllü göç planının uygulanabilirliğini ya da Başbakan Netanyahu'nun tamamen bağlı olduğu Gazze'de yeni bir gerçeklik yaratılmasını etkilemeyeceğini" belirtti.
Katz ayrıca İsrail ordusunun "geniş toprakları ele geçirmek, teröristlerden ve altyapıdan temizlemek ve İsrail devletinin güvenlik alanlarına eklemek" için harekete geçeceğini söyledi.
Bu "güvenlik bölgeleri" şu anda Gazze topraklarının yaklaşık üçte birini ve Gazze'nin tarım ve istihdam kapasitesinin büyük bir kısmını oluşturuyor.
Trump yönetiminin Filistinlilerin büyük ölçekli transferine verdiği olağanüstü destek ve bu konuda Arapların desteğini kazanmak için sürdürdüğü çaba, sağcı İsrailli azınlık dışında uzun zamandır tabu olarak görülen bir seçeneğin profilini yükseltti.
Netanyahu 2 Nisan'da yaptığı bir konuşmada Beyaz Saray'ın onayının politikada yol açtığı değişimi yansıttı. İsrail'in politikasının dört unsurla tanımlanacağını ilan etti: Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması, lider kadrosunun sınır dışı edilmesi, Gazze'nin tamamında İsrail güvenlik kontrolünün sağlanması ve Washington'un Filistinlilerin Gazze Şeridi'nden geniş çaplı transferine ilişkin planının hayata geçirilmesi.
Yerleşim
Savaşın yarattığı dramatik gelişmeler, Gazze Şeridi'nde Yahudi yerleşiminin İsrailli savunucularını güçlendirdi. İsrail ordusu, İsrail'le olan sınır boyunca en verimli tarım alanları da dahil olmak üzere Gazze üzerinde egemen güvenlik kontrolü kurarak, İsrail sivil yerleşiminin "geri dönüşü" için güvenlik altyapısını oluşturuyor.
Bu seçenek ne kadar tuhaf görünse de, Gazze'deki Yahudi yerleşiminin amacı ve faydası İsrail'in ulusal deneyimine tam olarak uyuyor. Filistinlilerin İsrail'e yönelik saldırıları her zaman "Siyonist yanıt" talepleriyle, Yahudi yerleşimleri kurulması talepleriyle karşılanmıştır. Bu ister El Halil'de, ister Nablus tepelerinde, isterse şimdi de Gazze'de olsun...
Başbakan Ariel Şaron'un 2005 yılında Gazze'deki tüm İsrail yerleşimlerini ve 7 bin kişilik nüfuslarını tahliye etmesi, Gazze Şeridi'ne yerleşme ihtimalini sona erdirmiş gibi görünüyordu. Yaşlanan Şaron yeni bir güvenlik paradigması oluşturmanın peşindeydi.
Ancak İsrail ordusunun 18 ay önce Gazze'ye yeniden girmesi bu modeli yok etti. Bunun yerine hem milliyetçi hem de güvenlik hedeflerini gerçekleştirmek için Gazze'de sivil yerleşimlerin yeniden kurulmasının arkasındaki yoğun lobiyi harekete geçirdi.
Bu modeli savunanlar hala çok sesli ve etkili bir azınlık olsa da, karşıtları bile Haziran 1967'deki fetihlerden bu yana geçen on yıllar içinde Batı Şeria'daki yerleşim hareketinin olağanüstü başarısını kabul ediyor.
İsrail'in Gazze'yi işgali pek çok tabuyu yıktı ama 7 Ekim'deki Hamas saldırısı da öyle. İsrail soykırım suçlamasından suçlu bulunsun ya da bulunmasın, Ürdün Nehri'nin batısında Filistinlilerin egemenlik umutlarını sonsuza dek yok etmeyi amaçlayan bir "siyasi cinayet" politikası izlediği kesin.
Responsible Statecraft'ta yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.