Libya ile anlaşma Türk-Yunan ilişkilerini nasıl etkiler?
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanları Mutabakatı'nın, Doğu Akdeniz'de zaten yüksek olan gerilimi daha da tırmandırmasından endişe duyuluyor.
Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanları Mutabakatı, bir yandan Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı tartışmalarını körüklerken, diğer yandan Doğu Akdeniz'den çıkarılacak doğal gazın Avrupa ülkelerine taşınmasını öngören büyük EastMed projesini de etkileyebilir.
Birbirini "görmezden gelme" yarışı
Yunanistan, "enerji işbirliği" adı altında Güney Kıbrıs, İsrail ve Mısır'la ayrı ayrı üçlü ittifaklar kurarak Türkiye'nin Adeniz'deki varlığını görmezden geldi. Türkiye de buna karşılık Yunanistan'ın Rodos ve Girit gibi adalarının varlığını görmezden gelerek 450 km güney batısında bulunan Libya’nın meşru Serrac hükümeti ile deniz yetki alanlarını öngören bir mutabakat imzalayarak tepkisini gösterdi.
Türkiye’nin bu hamlesinin uluslararası hukuk kurallarına ve taraf olmadığı Birleşmiş Milletler’in (BM) Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi (1982 Montego Bay) kurallarına ne derece uygun olup olmadığı tartışma konusu oldu.
Türkiye, Libya mutabakatının hukuki dayanakları olduğunu; Yunanistan ise hiçbir hukuki zemine dayanmadığı görüşünde.
Ancak söz konusu mutabakata karşı Libya’nın kuzey komşusu İtalya ve Fransa'nın yanı sıra, Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) ve Türkiye’nin “Suriye'deki müttefiki” Rusya’nın da çekinceleri var.
Kaldı ki, ordusu ile Libya başkenti Trablus’a ilerleyen muhalif General Halife Hafter de mutabakatı “yok hükmünde” kabul ediyor.
“Mutabakatı geçersiz kılma seferberliği” başlatan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias bu amaçla Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün ve Güney Kıbrıs’tan başka Halife Hafter’i de Bingazi’de ziyaret etti ve “General Hafter dahil, ziyaret ettiği tüm ülkelerin mutabakatın tam anlamıyla geçersiz olduğu görüşünde olduklarını” açıkladı.
Mısır ve İsrail’in de bu mutabakata karşı çıkan açıklamaları oldu.
İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz, “Türkiye-Libya mutabakatına karşıyız” açıklamasını yaparken “Ancak bu, İsrail ile Türkiye’nin çatışacağı anlamına gelmez” ifadesini de eklemekten kaçınmadı.
Dendias’ın Libya’nın BM tarafından tanınan Serraç hükümeti ile değil; hükümeti devirmeye çalışan Hafter yönetimi ile görüşmesi hem Libya hükümeti hem deTürkiye tarafından eleştirildi. Ancak uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Konstantinos Filis’e göre durum farklı: “Yunanistan’ın, Akdeniz havzasında ABD’nin de verdiği destekle Mısır, Lübnan, İsrail ve Kıbrıs ile kurduğu ittifaklar, Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırıyor ve Libya mutabakatını bu ülkeler nezdinde geçersiz kıldırıyor. Libya’da Hafter güçlerinin iktidara gelme olasılığında bu mutabakatın geçerliliği Türkiye için de sorunlu olacağa benziyor.”
Türkiye’nin tezini savunan Prof.Dr. Mesut Hakkı Caşın’in Libya anlaşması ile ilgili kaleme aldığı görüşleri ise Prof. Filis’in görüşlerinin aksi istikametinde bulunuyor: “Türkiye-Libya anlaşmasıyla, bölgede yeni bir hukuki ve ekonomik inisiyatif almıştır. Bu anlaşma sayesinde, Türkiye'nin bölge ülkeleriyle anlaşma yapamadığı konusundaki hipotez de yıkılmış ve Mısır-Lübnan-Suriye-İsrail sektörlerinde de yeni uzlaşı zeminlerine basamak teşkil edilmiştir. Böylece, Türkiye'nin hukuki ve siyasi açıdan Doğu Akdeniz’de dışlanmasının hukuken ve fiilen mümkün olmayacağı gerçeği açıkça ortaya konulmuştur".
EastMed "perdeleniyor mu?"
Libya mutabakatının yürürlüğe girmesinin diğer bir boyutu da, Doğu Akdeniz'den çıkarılacak İsrail, Mısır ve Kıbrıs doğal gazını Avrupa ülkelerine taşıyacak EastMed adı verilen ve denizaltından döşenecek yaklaşık 2 bin km uzunluğundaki boru hattı projesi ile ilgili.
Türkiye’yi bir anlamda “bypass” eden EastMed projesini hayata geçirecek anlaşmanın, 2 Ocak 2020’de İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiades arasında Atina’da imzalanacağı açıklandı.
Ancak Türkiye’nin Libya ile belirlediği deniz yetki alanı, Kıbrıs adasından başlayarak Girit adasına ve oradan Yunanistan’ın Mora yarımadasına uzanan Eastmed boru hattının geçeceği alanlarla çakışıyor.
Türkiye’nin bu deniz alanında devreye girmesiyle - basketbolda rakip oyuncuların önünü kesen “perdeleme” yöntemi gibi- EastMed projesinin önünü kesebileceği şeklinde değerlendiriliyor.
Bu durumda 2025’te tamamlanması planlanan EastMed boru hattının Türkiye’nin Libya ile belirlediği deniz yetki alanlarından geçmesi gerekecek ki Türkiye Eastmed projesine dahil edilmediği için yeni bir sürtüşme odağı olabileceğinden endişe duyuluyor. Bu da ilgili ülkeleri rahatsız ediyor.
"Fay hatları" tetikleniyor
Türkiye’nin belirlediği ve Yunanistan’a ait bir milyon nüfuslu Girit adasının kara suları ve Münhasır Ekonomik Bölgesi ile çakışan bu mutabakatla ilgili tartışmalar Türkiye ile Yunanistan arasındaki -diğer önemli bir "fay hattını" oluşturan- kökleşmiş kıta sahanlığı anlaşmazlığını da tetikliyor.
Türkiye, Yunanistan’a ait adaların kıta sahanlıkları; dolayısıyla Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) alanlarına sahip olamayacağını öne sürerken, Yunanistan taraf olduğu Montego Bay Deniz Hukuku Sözleşmesi gereğince, en küçüğünden (Meis) en büyüğüne (Rodos ve Girit) kadar bütün adaların MEB hakkına sahip olduğunu iddia ediyor.
Türkiye’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söz konusu Libya mutabakatı ile şekillenen Türkiye-Libya deniz sınırı bölgesinde de sondaj çalışmaları yapılacağını açıklaması bu nedenle Yunanistan’da tedirginlik yaratıyor.
Donanmalar karşılaşabilir
Yunanistan, Türkiye’nin Libya ile belirlediği deniz sınırına yakın Girit adasının karasularını ihlal etmesi ve Türk donanması eşliğinde sondaj çalışmaları yapma olasılığına karşı Yunan donanmasının bir bölümünü, Atina yakınlarındaki Salamis deniz üssünden Girit adasının açıklarına göndermeye karar verdi.
Yunanistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral Nikolaos Tsounis, “Silahlı kuvvetlerimiz ülkemizin her köşesindeki egemenlik haklarını korumakta kararlıdır. Buna, Yunanistan’a ait ada, adacık ve kayalıklarının kara suları da dahildir. Bu amaçla donanmamızın bir bölümü güneyde konuşlanacaktır” diyor.
"Savaş çıkar mı?" korkusu
Akdeniz'de “satranç” oyununa benzeyen bu ilginç gelişmelere eşlik eden haber ve yorumların özellikle Yunan basınında geniş yer ayrılması Yunan kamuoyunda “acaba savaş çıkar mı?” endişesi uyandırıyor. Yapılan anketlerde, “Türkiye ile sıcak bir temas yaşanacağına” inanların oranının yüzde 61’e ulaşması oldukça dikkat çekici.
Yunan basınında hemen her gün manşetlere taşınan “Türkiye’nin tahrikleri” gibi başlıklardan doğan kaygıları yatıştırmaya çalışan hükümet yetkilileri, “sıcak temas” ya da “çatışma” ihtimalinin zayıf olduğunu vurgulasalar da gazetecilerin ısrarlı sorularına karşı “Egemenlik haklarımızı korumak için her şeyi yapmaya hazırız.” şeklindeki açıklamaları, bu yöndeki kaygıları canlı tutuyor.
Lahey yolu açılabilir
Tüm bu gerginliklerin tırmanışa geçmesiyle gerek Türkiye’de gerekse Yunanistan’daki bazı siyasetçi, akademisyen ya da siyaset bilimciler tarafların -ayrı ayrı nedenlerle başvurmaktan kaçındıkları- Uluslararası Lahey Adalet Divanına başvurmaktan başka çareleri kalmayacağına inanıyor. Yarım asırlık Kıbrıs sorununa bulunacak adil bir çözümün ise, Doğu Akdeniz ve Akdeniz'deki sorunları otomatikman çözeceğine inananların da sayısı da oldukça fazla.