Muhammed Abdulcebbar Hasan

Muhammed Abdulcebbar Hasan

Sudan ile İsrail arasında 'normalleşme' bilmecesi ve gelecek

Sudan ile İsrail arasında 'normalleşme' bilmecesi ve gelecek

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdülfettah El Burhan'ın fiili ve resmi görüşmelerini başlattığı Sudan-İsrail ilişkilerindeki tartışmalar bir kez daha gündeme geldi.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah El Burhan tarafından fiili ve resmi görüşmeleri Uganda'nın Entebbe şehrinde Binyamin Netanyahu ile yapılan toplantı sonrasında başlatılan, Burhan'ın sır olarak saklamak istediği ancak Netanyahu'nun Şubat ayında Twitter hesabından paylaşarak ilan ettiği Sudan-İsrail ilişkileri tartışması, bir kez daha gündeme geldi.

Sudan Dışişleri Bakanlığı resmi sözcüsü, Hartum'un Tel Aviv ile nihai normalleşme amacıyla görüşmeler yaptığını ilan etmesi, atılan bu adımın önemine dikkat çekmesi ve bunu açıklaması dolayısıyla görevden alınmıştı.

Sudan-İsrail normalleşmesi hakkındaki mülahazalar, BAE'nin attığı adımdan ve Siyonist oluşumla tam normalleşme duyurusundan sonra geliyor.

"Üç Hayır" olarak bilinen Hartum'a ne oldu?

Arap ordularının İsrail ile savaşını kaybettiği gerileme yılı olarak bilinen 1967'de Araplar, yaralarını iyileştirecek, acılarını dindirecek, içlerinde direniş, uyum, dayanışma ruhunu canlandıracak ve Filistin halkının yanında duracak bir başkent bulamadılar. O dönemde tüm Arap başkentleri hedef alınma, savaş ve yıkımdan korkuyordu. Ürdün, Mısır ve Suriye'nin kaderinden korktukları için için mesafe politikasını benimsemişlerdi.

Hartum ise Arap ülkelerinin tamamını bu başarısızlık üzerine toplamış ve 3 hayır zirvesi olarak da bilinen toplantıda ''Haklar asıl sahiplerine verilene dek İsrail'le barışa hayır, İsrail'in tanınmasına hayır, İsrail'le müzakereye hayır'' kararının alınmasına ev sahipliği yapmıştı.

O zamandan beri Sudan, kendisinin İsrail ile herhangi bir coğrafi sınırı olmamasına veya söz konusu zamanda İsrail'e doğrudan bir saldırı olmamasına rağmen Filistin meselesinde şerefli ve kararlı bir pozisyonda duruyor, ekonomik ablukanın ve topraklarına yapılan saldırıların bedelini ödüyor ve bir kısmını kaybediyordu.

Ancak Sudan'daki son değişimin ve ülkedeki hükümetin dizginlerini üstlenen mevcut ortakların başarısından sonra, tüm denklemler ve ilkeler değişti. Nitekim bu, hükümetin gerçek bir yerel iradeye veya ulusal bir projeye sahip olmaması, daha çok bölgedeki ülkelerin ve istihbaratlarının iç ve dış politikalar için belirlediği planları uygulamaya çalışmasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla Sudan bugün iradesi ve kararı olmayan bir ülke durumunda. Sudan'ın verdiği karar, kesinlikle halkının veya sivil toplum ve insan hakları kuruluşlarının iradesini ifade etmiyor.

Otoritenin kafa karışıklığı ve rotadan sapması

Bu normalleşme adımı, meşru bir hükümet olmaması veya halk tarafından seçilmiş olmaması nedeniyle sınırlı görevlere sahip olduğu düşünülen geçiş dönemi hükümetinin önceki adımlarından farklı değildir.

Mevcut hükümetin kararlarının çoğu, yargı yetkisinin yanı sıra yasal ve anayasal meşruiyetten yoksundur.
Bu, mevcut iktidar kurumlarının dayandığı anayasa hükümleriyle bile çelişmektedir.

Aynı şekilde söz konusu anayasada dış ilişkiler ekseninin, Uganda'da Netanyahu ile görüşerek İsrail ile normalleşme dosyasının açılışını yapan El Burhan başkanlığındaki egemenlik konseyinin değil, Bakanlar Kurulu'nun yetki alanına girdiği belirtilmiştir.

Bu adım, orduyla birlikte ülkenin idaresine katılan sivil otoriteden herhangi bir red veya kınama bulmadı. Bu da sivil bileşenin, yapılanlardan haberdar olduğunu ve onayladığını doğruluyor.

Bu hükümetin, anayasal yapısı gereği Sudan'ın geleceğini ve uluslararası toplumla ilişkisini etkileyen herhangi bir anlaşmayı belirleme hakkı yoktur. 

Bu hükümet, sadece ekonomik gerilemeyi durdurmak, ulusal ilkeleri, insanların güvenliğini korumak, onları herhangi bir iç veya dış saldırganlıktan muhafaza etmek sonra da ülkeyi, halkın kendisini yöneteceği kimselerin seçilmesi için seçim koşullarına hazırlamak gibi görevleri geçiş hükümetinin doğası tarafından tanımlanan bir hükümettir.

Ama öyle görünüyor ki bu insanlar her şeyden acizler, ne ekonomik çöküşü durdurabiliyorlar, ne de Sudan'ın doğusunda ve batısındaki güvenlik açığını kapatıp kabile savaşlarını önleyebiliyorlar. Mevcut otoritenin, bunları Sudan'ı uluslararası iradeler altına almayı hızlandırmak için yaptığı da göz ardı edilmemektedir.

Sudan'ın normalleşmeden dönüşü

Sudan'daki mevcut otorite, İsrail ile ilişkilerini normalleştiren ülkelerin ahvalini detaylıca düşünürse görecektir ki bu ülkeler bir serap içinde yaşamakta, ihanet ve zillet içinde bulunmaktadırlar.

Sudan, kendisinin rahminden yeni doğan devlet olan Güney Sudan eyaleti gibi Siyonist oluşumla ilişkilerini normalleştiren ülkelerle çevrilidir; Çad, Eritre, Etiyopya, Moritanya, Mısır ve Amerika'dan F-35 satın almak isteyen ama satın alımı İsrail tarafından engellenen BAE.

Bu ülkelerin durumuna bakanlar, normalleşmenin sadece paranoyalarını ve zayıflıklarını artırdığını görecektir.

''Bu insanların bunun büyük bir günah olduğunu bilmesine rağmen Sudan'ın bu hükümet altında İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi çok muhtemel. Değilse, o zaman neden kendileriyle İsrail arasında neler olduğunu görmek isteyenlerden nefret ediyorlar?''

Sudan'daki otorite, ülkeyi terörizme sponsorluk yapan ülkeler listesinden çıkarmak için Siyonist oluşumla tam normalleşme meselesinin bir şeyleri değiştirebileceğine inanıyor.

Bu çok uzak bir hayal. Şu anki otorite USS Cole kurbanlarının ailelerine tazminat ödemişti ama boşunaydı. Hatta iki büyükelçiliğin kurbanlarına bile ödeme yapsalar Sudan'ın adı bu listeden çıkarılmayacaktır.

Sudan'ın, bugün İsrail'in insani, askeri, ahlaki ve entelektüel terörizmin temeli ve kaynağı olduğunu bilmiyormuş gibi terörizm listesinden çıkmak için İsrail'e koşması hem üzücü hem komik hem de ağlatan bir durumdur.

-Söyle bana, çocukları öldürmek, şehirleri kuşatmak, başkalarının topraklarını işgal etmek ve onları yiyecek, ilaç ve giyimden alıkoymak nedir? Terörizm bu değilse eğer terörizme başka bir anlam arayalım!-

Sudan, bu normalleşmeden utanç, pişmanlık ve zilletten başka bir şey kazanmayacak. Ama belki de bu adımı atanlar ve bugün iktidarda olanlar, velinimetlerinden birkaç aferin alacaklardır. Belki de iktidardakilere, kendilerini eski rejimlerin kaderinden kurtarmak için "ekonomik destek" olarak adlandırdıkları bir seraptan ibaret mali destek sözü verildi.

Son olarak: Sudan'ın Filistin meselesine ilişkin tavrına kimse değer biçemez, Hatta Sudan'ın Filistin'e ve davasına sunmuş olduğunu, bugün mücadele adına konuşan ve Kudüs meselelerini savunan bazı Filistinli gruplar bile sunamadı.

Ancak bu insanların bunun büyük bir günah olduğunu bilmesine rağmen Sudan'ın bu hükümet altında İsrail ile ilişkilerini normalleştirmesi çok muhtemel. Değilse, o zaman neden kendileriyle İsrail arasında neler olduğunu görmek isteyenlerden nefret ediyorlar?

Zira Sudan Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün görevden alınması, şu anda gerçekleşmekte olan normalleşmeyi ifşa ettiği ve halk tabanında büyük bir korku yarattığı gerekçesiyle yapıldı.

Hartum, bugün iradeden yoksun, düşünme konusunda felç olmuş durumda. Geleceği de kararları da halihazırdaki hükümeti yöneten kimselerin elinde.

Bu normalleşme Sudan ve halkını temsil etmeyecek. Dolayısıyla da kimseye bunu yapma yetkisi verilmedi.

Sonuç olarak; Filistin meselesi siyasi, dini, ideolojik, medyavi ve hatta Arapçı bir mesele değil, insani bir mesele olmaya devam ediyor. Normal bir insanın bulunduğu her yerde etik ve insani bir konu olmaya devam edecektir.

Tercüme: Mepa News

Bu yazı toplam 14136 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Muhammed Abdulcebbar Hasan Arşivi