İtikadi bir problem olarak 'şer güçler'
Tarihi, coğrafyayı ve yaşanan hadiseleri değerlendirirken, her şeyi “şer güçler”e bağlamak, bir noktadan sonra itikadî bir probleme dönüşüyor. Birçok Müslümanın tasavvurunda, “şer güçler”, Âlemlerin Rabbi Allah’ın yerini almış durumda. Resmen itiraf edilemese -hatta söylendiğinde itiraz edilse bile- bu böyle.
Dünyayı ve insanlığı kontrol eden… İnsanların başına gelen önemli olayları planlayan ve uygulamaya koyan… Gücü her şeye yeten… Doğudan batıya, istemediği hiçbir şeyin olmasına müsaade etmeyen… Salgın hastalıklardan siyasî gelişmelere, insanların muhatap olduğu her konuda son kararı veren ve sözünü geçiren… Evet, “şer güçler” için yapılan tüm bu ve benzeri tanımların, saf bir Müslümanın zihninde ve kalbinde aslında sadece Allah’a hasredilmesi gerekir.
Ama, pratikte öyle değil.
Kur’ân’ın “Şeytan’ın orduları” olarak andığı “şer güçler”i yok saymıyorum elbette. Fıtrata karşı verdikleri çok boyutlu savaşın da farkındayım. Fakat, her şeye kadir değiller. Kaderimizi onlar tayin ve tespit etmiyor. İstemedikleri hiçbir şeyi oldurmama güçleri yok. Hazırladıkları planların sayısız defalar çöpe gittiği, tecrübeyle sabit.
Ve, Allah’ın vaadi var: Müslümanlar akıllarını başlarına alıp, sünnetullah çerçevesinde hareket ettiklerinde, o “şer güçler”, yenilmeye mahkûm.
Ha, oturup çalışmak ve oyunu kuralına göre oynamak yerine, sadece laf ebeliği yaparak vakit öldürmeyi tercih ediyorsak, iş başka tabii...