Arap dünyası 50 yıl önce Filistinlilere karşı birleşti
Bundan 50 yıl önce, Hartum toplantısının gerçekliği yavaş yavaş herkes tarafından anlaşılmaya başlamıştı. 1 Ekim 1967’de imzalanan genelge “3 Hayır” üzerine kuruluydu; İsrail’le barışa hayır, İsrail’in devlet olarak tanınmasına hayır ve pazarlığa hayır. Bu dini sloganlar Araplar arasındaki anlaşmayı hakkıyla olmasa da özetledi ancak İsrailliler tarafından kullanılan bir propaganda malzemesine olmaktan öteye geçemedi ve 2002’de geri adım atıldı.
Mart ayında Beyrut’ta gerçekleştirilen konferans ve sonrasında Nisan ayında Senegal’de toplanan İslami Zirve'de, "hayırlar" bu sefer “3 Evet” olarak değiştirildi; direkt pazarlıklara "evet", İsrail’in devlet olarak tanınmasına "evet" ve normal ilişkiler geliştirilmesine "evet"
Bu kararlardan çok az sayıda İsraillinin haberi oldu – devasa hamleyi kamuoyuna duyurmak adına neredeyse hiç efor sarf edilmedi. Özellikle Hartum Kararlarının ilanı sırasında yürütülen bilgilendirme çalışmaları göz önüne alındığında, “evetlerin” duyurulması için ne kadar az çalışıldığını daha iyi anlaşılır. Buna ek olarak, yabancı propagandacılar da İsrail destekçilerinin bu hamleden haberi olmaması için ellerinden geleni yaptılar ve hala yapmaktadırlar.
Hartum toplantıları bir süreliğine de olsa Arap dünyasını birleştirmede başarılı oldu. Daha doğrusu, aşağılayıcı bir yenilginin getirdiği utancın üzeri tek bir düşmana karşı birleşmenin getirdiği birlik duygusu ile örtüldü. Nasır, Suudlar ve Ürdünlüler, Yemen ve Kara Ekim konularında uzlaşmaya vardılar. Petrol, düşmanları boğmak yerine Arap devletlerinin güçlendirilmesi için başvurulan bir araç olarak sıklıkla kullanıldı. Riyad ve diğerleri petrol gelirlerinin bir kısmını İsrail’e en yakın olan devletlere göndermek üzere anlaştılar ancak bu sırada da Mısır’ın Sovyetler Birliği’ne olan bağımlılığının her geçen gün arttığını göz ardı ettiler.
Bunların hiçbirisi Filistinlilerin yararına olmadı. İsrail lobisinin öne sürdüğü mantıklı noktalardan bir tanesi de Arap yöneticilerin kendi hatalarını gizlemek için İsrail’e karşı olan nefreti kullandıkları gerçeğidir. Arap liderler daha fazla askeri ekipman satın almanın ve daha fazla kişiyi askere almanın, 6 Gün Savaşları'nın kaybedilmesine yol açan sahadaki subayların daha iyi eğitim almaması halinde hiçbir anlam ifade etmediğini göremediler.
Ürdün’ün kurnazlıklarıyla ünlü Haşimileri Hartum’da alınan “pazarlığa hayır” kararından ertesi gün vazgeçtiler. Bu açıkçası hiç de şaşılacak bir durum değildir zira Haşimiler, İsrail devletinin ilk günlerinde en az sıkı Siyonistler kadar Filistin kimliğini yok etmek istiyorlardı. Haşimileri Mısırlılar takip etti. Ne Batılı milletlerin ne de Arap ordularının kendilerine yardıma koşmayacağını bilen Filistinliler kendi askeri güçlerine odaklandılar ve bazen günümüzde kabul edilen “terörizm” tanımına yakın hareket ettikleri de oldu.
Karşılarında prensipte birleşmiş ancak uygulamada etkisiz bir Arap dünyası bulan İsrail Dışişlerinde görevli avukatlar hızlı bir şekilde Filistin topraklarında yerleşim yerleri açılmasının hukuka aykırı olacağı sebebiyle bu girişime aleyhte “çok gizli” bir yol haritası oluşturdu. Bu yol haritası İsrailli siyasiler tarafından yok sayıldı. Aynı siyasiler son 50 yıldır, belki de tarihte görülmüş en büyük ölçekli ve ulu orta yapılan hırsızlık olan Filistin üzerindeki Yahudi yerleşkelerini haklı göstermek için Hartum Kararlarını kullanmaktadırlar.
Hartum’un üzerinden yarım asır geçtikten sonra, bugün anahtar Arap ulusları tekrar birleşiyorlar ancak bu sefer bu birleşme İsraillilerle birlikte Filistinlilere karşı yapılıyor.
Birleşik Arap Emirlikleri yıllardır kendi güvenlik devletlerini oluşturmak için İsrail merkezli güvenlik şirketlerini kullanmaktadırlar. İlişkiler o kadar iyi durumdadır ki; BAE El-Fetih ve Hamas bağlantılı sürgündeki direniş isimlerini İsrail’de yargılanabilmeleri için teslim etmekte eğer yapamazsa sınır dışı etmektedir. Suudiler ise İran’a karşı bir hamle olarak, Prens Bandar’ın Tel Aviv ile yakın ilişkiler kurulması planını tekrar uygulamaya almış görünmektedirler. Bir kez daha askeri yönetim altına giren Mısır ise İsrail ile daha önce hiç olmadığı kadar içli dışlı hale geldi ve Gazze’ye yardımların ulaşmasını engellemek adına İsrail’den daha istekli ve zalim adımlar atmaktadır. Yalnızca Katar, İran ve Türkiye, Filistin halkının özgürleştirilmesine ilgiyle yaklaşmaktadır.
Ancak yine de “düşmanlar tarafından etrafının çevrilmesi” deyişi geçerlidir. İsrail’in Batı kanadında yürüttüğü yayılmacılığı en ateşli şekilde destekleyen isimlerden birisi olan Michael Gove, geçen yılki “İsrail’in Muhafazakar Dostları” isimli panelde yaptığı konuşmada yapılan yanlışları bir kez daha tekrar etti. Liberal bir Yahudi dergisi olan “Tablet” de aynı yalanı bu yaz başında tekrarladı. Aşırı sağcı Yahudi Savunma Ligi de benzer açıklamalarda bulundu. Büyük çaplı bir eğitim vakfı olan “World Ort” geçen yıl düzenlenen ve yüksek profile sahip isimlerin katıldığı akşam yemeğinde “silah üretimi odaklı eğitimin önemini” tartışan bir buluşma gerçekleştirdi. Bu ve bunun gibi birçok örnek Batılı gazetelerin köşe yazılarında gayet kolay bir şekilde bulunabilir.
Bu sene İsrail için önemli olayların yıldönümleriyle dolu. Mayıs ayında Batı Duvarında, Eski Şehri dolduran mavi ve beyaz bayrak denizi içinde, Naftali Bennett’in yerleşimcilerle birlikte dansını izledim. Tabii ki, kendisinin güvenlik ekibi dans etmeye izni olmayan herkesi yoldan itip atıyordu.
Kendilerinin Kudüs’ün Kurtuluşu olarak adlandırdığı günün 50. Yılını kutluyorlardı. Yahudi olmayanlara özel olarak, ön çıkış yerine arka çıkışı kullanma zorunluluğu getirildiğinden etraftan dolaşmak zorunda kaldık. Ortodoks kalabalıklar kendilerine ayrılan bölgede ilahilerini söylüyorlardı. İsrail’e ilahi söylemek için geldilerse, bu kesinlikle haklı(!) bir gerekçedir.
Dışarıda ise müzikli ve lazerli bir şov vardı, su satan yerleşimcilerin hepsinde nedense M16 saldırı tüfekleri vardı. Bu silahların, işportacıların elinde olmasının tek nedeni bunu yapabiliyor olmalarıdır.
Ben yanımdaki meslektaşım, Filistinlilerin haklarının korunacağını söyleyen Balfur Deklerasyonu’nun üzerinden 100 yıl geçtiğini dile getirmedik zira bunun herhangi bir anlamı yoktu. Kutlamaların ilginç bir tarafı da, kalabalığın çoğunun İsrailli değil de ziyarete gelen iyice sarhoş olmuş Amerikalılardan (çoğunlukla erkek) oluşmasıydı. ABD başkanı Trump daha birkaç gün önce buradaydı ve Bağımsızlık Günü kutlaması yapılması lazımdı, Siyonistler bugün turnayı gözünden vurmuşlardı.
Kutlamalar aslında Hartum Kararlarından 50 yıl sonra, o gün çerçeveleri çizilen Arapların İsrail politikası ve İsrail’in Filistin politikası göz önüne alındığında İsraillilerin kazandığı zafer için yapılmalıydı.
İsrail, Arap dünyasının kendisine karşı birleşme gibi bir durumun olmayacağından emin hatta en güçlü Arap devletleri kendisini destekliyor. Belki de artık İsrail’e normal bir devlet gibi muamele etmeliyiz, yani tıpkı Siyonizm’in uğruna uğraştığı gibi…
Bu durum, zorlu diyaloglar gerektirecektir zira İngiltere’nin Orta Doğu’daki diğer müttefiklerimizle konu işlenen insan hakları ihlalleri olduğunda ne kadar da “sert” konuştuğunu göz önüne alacak olursak, şahsen çok da heveslenmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Alastair Sloan'ın kaleme aldığı, Middle East Monitor'de yayınlanan bu makale Mepa News okurları için tercüme edilmiştir.