Bir hilafet meselesi
Allah azze ve celle, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'i, dinini kemale erdirme hususunda birçok mühim vazifeyle donatılmış halde göndermiştir.
İslam'ı tebliğ etmenin yanı sıra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in bir diğer vazifesi de, ümmetini din ve dünya işleri hususunda yönetmektir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in bu vazifesi vefatına kadar sürmüştür.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in ümmeti zaman ve mekan bakımından sınırlanmış bir ümmet değildir. Dünya var olduğu sürece, yeryüzünün her bir köşesinde, tüm zamanlarda Ümmet-i Muhammed var olacaktır. Bu sebeple, bu ümmetin din ve dünya işleri de her zaman olacak ve bu işlerin yürütülmesi gerekecektir.
İşte bu sebeple, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem vefat etmeden önce, kendisinin ardından gelecek, din ve dünya işleri hususunda kendisine naiplik edecek halifelere işaret etmiştir. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali radiyallahu anhum ecmain gibi halifeler Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in ardından onun bu mühim vazifesine naiplik etmiştir. Onların ardından da hilafet müessesesi 1924 yılına kadar bir şekilde ayakta kalmıştır.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, hilafete ilişkin bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"Nübüvvet aranızda Allah'ın dilediği kadar devam eder, sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra nübüvvet menhecinde bir hilafet olur. Bu da Allah'ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah onu da dilediği zaman ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah'ın dilediği kadar devam eder, sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberrut bir saltanat başa gelir, o da Allah'ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, (yine bir kez daha) nübüvvet menhecinde bir hilafet olur." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 30/355)
Bu hadis-i şerif ışığında, hilafet müessesesinin ihyasının günümüzde de Müslümanların gündeminde olan bir mesele olması gerektiği açıktır. Ki zaten 1924'te ilga edilmesinin ardından hilafetin nasıl ihya edeceği çeşitli Müslüman kesimlerin gündeminde olmuştur. Ta ki bugünlere kadar.
Hilafet ve günümüz
Hilafet, özellikle Ümmet-i Muhammed'in bugün maruz kaldığı katliam ve işkenceler göz önüne geldiğinde, Müslümanların şiddetle ihtiyaç duyduğu bir müessese olarak öne çıkmaktadır. Ümmetin başsız kalması, Müslümanlara kimsenin sahip çıkmayışı, Müslüman toplulukları kimsenin bir araya getirmeyişi büyük bir problemdir.
Bilhassa Müslüman gençlerin bu hususta ciddi bir derdi olduğu, bunun kanayan bir yara olduğunu fark ettikleri ortadadır. Bu yazıyı yazma sebebim de zaten genç Müslüman kardeşlerime, dert edindikleri bu meseleye dair bazı düşüncelerimi aktarabilmek.
Birçok Müslümanın, Gazze meselelerinden sonra dile getirdiği bir soruyu incelemek istiyorum. "Neden hilafet ilan edilmiyor?" Bu soru genellikle İslam coğrafyalarını yöneten idarecilere yöneltiliyor ve bu soruya şu istek eşlik ediyor: "Orduları Kudüs'e gönderin."
Öncelikle kıymetli genç kardeşlerimin şunu dikkate almasını isterim. Hilafet "ilan edilecek" bir şey değildir. Bilakis hilafet, büyük olayların, büyük mücadelelerin, masa üzerinde değil sahada elde edilen kazanımların, sancılı süreçlerin neticesinde ortaya çıkabilecek bir müessesedir. Yani hilafet "ilan edilemez", hilafet "tesis edilir." Zira hilafetin olmayışı salt olarak bir "varlık-yokluk" meselesi değildir. İçerisinde büyük karmaşalar olan, çok bilinmeyenli bir denklemi andıran, büyük bir sorundur. Öyle bir sorundur ki, örneğin Filistin'in işgal altında olmasından daha büyük bir sorundur. Yüzlerce farklı İslam coğrafyasını, binlerce ayrı cemaati, 1.5 milyarı aşkın Müslümanı içerisine alan bir sorundur.
Böylesi sorunlar "ilan edilmek" ile çözülebilecek olsaydı, örneğin biz, hilafetin yokluğundan daha küçük bir sorun olan "Filistin işgali" sorununu da "ilan etmek" ile çözebilirdik. Herhangi bir coğrafyada, mesela Maldivler'de bir grup Müslüman çıkıp "Filistin'in kurtuluşunu" ilan ettiklerini söylerdi, tüm meselelerimiz de çözülürdü.
Ancak problemler böyle çözülmüyor, öyle değil mi?
Söz gelimi benzer şekilde İslam aleminin herhangi bir noktasında bir grup Müslümanın "hilafet" ilan ettiğini varsayalım. Parası olmayan, silahı olmayan, hazırlığı olmayan, yetişmiş insanı olmayan, dünyada kimsenin kendilerinden haberi dahi olmadığı bu bir avuç Müslümanın hilafet ilan etmesi neyi sağlayacak?
Mesela bugün Afganistan'dan "hilafet ilan etmesi" gibi bir beklenti var. Bunun fıkhi ve siyasi şartlarının sağlanmamış olduğu gerçeğini bir kenara bırakarak soruyorum. Bu ilan ne getirecek? İslam aleminde 100 senedir resmen, yüzlerce senedir ise fiilen ortadan kalkmış durumdaki hilafet müessesesi ihya mı olacak? İnsanlar durduk yere fevc fevc bu yeni "halife"ye mi biat edecek? Bu "halife" Müslümanları içerisinde bulundukları korkunç durumlardan kurtarabilecek mi?
Elbette hayır. Yani İslam aleminin halifesizlik, başsızlık sorunu aslında zaten diğer sorunlarıyla iç içe geçmiş bir sorun. Bu sebeple hilafet sorununun aşılması için evvela bu sorunların ciddi bir şekilde üzerine gidilmesi, birçok farklı coğrafyada gerçekten İslam konusunda samimi olan yönetimlerin teşkil edilmesi, kan ve terle ağır bedeller ödenmesi gerekiyor. Eldeki imkanların farkında olarak, İslam ümmetiyle samimi ilişkiler geliştirerek hareket edilmesi gerekiyor.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem'in tesis ettiği ve onun ardından halifelerinin sürdürdüğü bu "hilafet devleti" yani "İslam devleti" nasıl kuruldu? Bu hususa iyice dikkat etmek icap ediyor. Bizlerin rehberi olan o insanlar bu devleti gösterilerle, sloganlarla kurmadılar. Birilerinden bir şeyler talep ederek değil, talep ettiklerinin uğrunda canlarıyla ve mallarıyla cihad ederek kurdular. Yeryüzündeki küfri otoriteleri yok edip, onların yerine kan ve kemikleri üzerinde yeni otoriteler inşa ederek kurdular. İnsanları sulh ve selametle yönetebilecek bir düzen inşa ederek kurdular.
Gelelim "orduların Kudüs'e gönderilmesi" konusuna...
Maalesef kıymetli kardeşim, eğer sen bu konuda gerçekten İslam coğrafyalarını yöneten ancak isimleri dışında İslam ile pek bir alakaları bulunmayan idarecilerden bir beklenti içerisindeysen, sana dine ve dünyaya dair bilgilerini gerçekçi bir şekilde sorgulayarak gözden geçirmeni tavsiye ederim.
Bunların orduları kendi çıkarlarından başkasını koruyacak değildir. Senin Kudüs'e gitmesini istediğin ordular kendi şehirlerini dahi kurtaramamıştır. Kendi idareleri altındaki şehirler küfrün, isyanın, fıskın, fuhşiyatın bataklığındadır. Kudüs'te en azından saflar belli, Müslümanlar Yahudilerle savaşıyor ve katledilenler inşallah cennete gidiyor. Kurtarılmaya Kudüs'ten daha fazla muhtaç olanlar İslam alemindeki diğer şehirler.
Esasen bu sorunun isabetsizliğinin temeli diğer soruyla aynı kapıya çıkıyor. Dine ve dünyaya dair bilgilerdeki eksiklik.
Hülasa, Müslüman gençlerin hilafet gibi bir hususta dertli olmaları gerçekten büyük bir erdem. Özellikle akranlarının malayani meselelerin batağında boğulduğu şöyle bir çağda. Fakat bu derde sahip kıymetli kardeşlerime nasihatim, İslami değişimin, ıslahın, inkılabın nasıl gerçekleşeceği hususunda hem Siyer'i hem de muasır İslami hareketlerin tecrübelerini ciddi bir şekilde okumaları ve bundan istifade etmeleri. Kendilerini mensup oldukları tarafların fikir ve önerileriyle kısıtlamamaları. Zira bazen mensubu olunan gruplar insanın Müslümanlara verebileceği faydayı kısıtlayan ve bakış açısını körelten bir rol oynayabiliyor.
Müslüman gençler bu hususta bilinçli olmak zorunda. Değişimin nasıl gerçekleşeceğini anlamak ve bu anlayışa sahip olan Müslümanlarla bir arada hareket etmek durumunda. Başkalarının güç ve imkanları üzerinden plan kurmak, gerçek bir güce sahip olmamak, güç vesilelerini elde etmemek makul bir tavır değildir. İslami değişim, kendi gücüne sahip olan ve değişim vasıtalarını idrak edebilen kadroların gerçekçi çalışmalarıyla mümkün olabilir.
Müslümanların bir araya gelmesi, bir başa sahip olmaları, güçlerinin birleşmesi ancak büyük bir güç merkezinin çevresinde toplanmalarıyla gerçekleşebilir. Bu güç merkezi ancak fiili mücadelelerle elde edilebilir. Soyut ve gerçeklikten uzak düşüncelerle değil. Eylemler, gösteriler, sosyal medya paylaşımlarıyla değil. Dünyanın nasıl döndüğünü bilerek ve İslam'ın gerçek hareket metodunu anlayarak...
Anlamak ve anlatmak temennisiyle...
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.