David Hearst

David Hearst

Büyük illüzyon: Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi

Büyük illüzyon: Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi

ABD Başkanı Joe Biden'ın geçen hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda (BMGK) yaptığı konuşmadan önce Washington Post'a konuşan üst düzey bir ABD'li yetkili "Genel olarak konuşmak gerekirse, bölge uzun yıllardır olduğu kadar istikrarlı" dedi.

Dördü ABD müdahalesi sonucu olmak üzere beş ülke harabeye dönmüş durumda, yöneticileri Washington tarafından desteklenen üç ülke ise iflasın eşiğinde sallanıyor.

Üst düzey yetkili sözlerini ironi yapmadan şöyle sürdürdü: "Bunun büyük bir kısmının oldukça akıllıca -çoğu zaman arka planda- yürütülen ABD diplomasisinden kaynaklandığına inanıyorum."

ABD'nin diplomatik ödül dolabındaki gurur verici yer şimdi Biden'ın Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanıması için gösterdiği çabalara ayrılıyor.

Süreç eski ABD Başkanı Donald Trump ve damadı Jared Kushner tarafından yürütülürken şüpheci bir tavır sergileyen Dışişleri Bakanı Antony Blinken, şimdi bu konuda adeta bir mühtedinin hevesiyle konuşuyor.

Blinken, Washington'un Orta Doğu'daki en yakın iki müttefiki arasındaki normalleşmenin "dönüştürücü bir olay" olacağını söylerken, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da ilgili tarafların "kilit unsurların çoğu hakkında geniş bir anlayışa" sahip olduğunu belirtti.

Giderek karmaşıklaşan yapbozun son parçası, Suudilerin BM'nin atom gözlemcisi Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın nükleer denetimini kabul etmesi. Nükleer zenginleştirme konusunda ABD'nin yardımı, Suudilerin giderek büyüyen talep listesindeki maddelerden biri.

Bundan önce bir ABD güvenlik anlaşmasından söz ediliyordu. Ancak Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Çin ile ilişkilerinden ödün vermeden kendi imzasını taşıyan bibloyu sallamaya devam ediyor.

Batılı liderleri kutsamak

Fox News'e verdiği son mülakatta Muhammed bin Selman, İsrail'in aşırı sağcı hükümeti nedeniyle görüşmelerin askıya alındığı iddialarını şu sözlerle yalanladı: "Her geçen gün -bir anlaşmaya- daha da yaklaşıyoruz. İlk kez gerçek ve ciddi bir anlaşma gibi görünüyor."

Her şeyin "arz ve taleple" ilgili olduğunu söyleyerek OPEC+'da Rusya'yı ve lideri Başkan Xi Jinping'in "ülkesi için en iyisini yapmaya çalıştığını" söylediği Çin'i desteklemekten de vazgeçmeyecek.

Arapların İsrail ile normalleşmesi farklı taraflar için radikal biçimde farklı anlamlar ifade ediyor. Yirmi yıllık başarısız müdahalelerin ardından bölgeden çekilmekte zorlanan ABD için böyle bir anlaşmanın kazanımları jeo-stratejiktir.

Bu, bölgenin yeni Batılı liderlerini tayin etmekle, ayrıca Çin ve Rusya'yı ticaret ortakları olmaları haricinde Körfez'den dışlamakla ilgilidir.

Eski ABD Başkanı Barack Obama'nın Pasifik'e yönelişi ve Trump'ın "yüzyılın anlaşması" bir bütün haline geldi. Her üç başkan da Filistin sorununa çözüm arayışlarını sekteye uğrattı.

Zengin Körfez ülkeleri için her şey piyasaya oynamak, en yüksek fiyatı verenden en yüksek fiyatı almakla ilgili.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar, bir zamanlar Batı'nın finans, teknoloji ve askeri desteğine bağımlı olan ülkeler olarak aynı travmaları yaşadı. İran, Rusya ve Türkiye de aynı yolculuktan geçtiler. Dışa dönük söylemleri ve ittifakları farklı olsa da, 21. yüzyılda ABD'nin güç projeksiyonu konusunda aşağı yukarı aynı yerdeler.

Bir zamanlar kalkınmanın motoru olarak Batı rüyasına inanan bu ülkeler artık derin bir hayal kırıklığına uğramış durumda ve kendi geleceklerini kendi ittifaklarıyla şekillendirmeye kararlılar.

Suudi Veliaht Prens yeniden markalaşıyor

Suudi Arabistan'ın İsrail'i tanıması sonucunda Batı kampına katılacağını düşünen herkes hayal aleminde yaşıyor demektir. Riyad'ın yaptığı şey farklı kozlar oynamaktır ki bu şartlar altında mantıklı olan da budur.

Kişisel anlamda bile -ki mutlak bir yöneticinin belirlediği politika tamamen kişiseldir- Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e dünya sahnesindeki diğer pek çok kişiye olduğundan daha yakın.

Her ikisi de kendi sistemlerine yabancı olarak başladılar. Akranları tarafından reddedildiler, düşmanları tarafından hafife alındılar ve maksimum acımasızlıkla zirveye giden yolu buldular. Putin, Muhammed bin Selman'a yurt dışındaki sürgün edilmiş vatandaşlarına suikast konusunda yol gösterdi.

İşte bu yüzden Muhammed bin Selman'ı vizyoner bir reformcu olarak yeniden markalaştırma girişimi, eğer yaslı Suudi aileleri için bu kadar rencide edici olmasaydı, kara komedinin eşiğine gelirdi.

Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Veliaht Prensi tarafından kendi seçtiği suikastçılarla öldürülmesinden beş yıl sonra, Batılı yatırımcılar Davos'a geri döndü ve potansiyel avlar için ağızlarının suyu akıyor.

İsrail için Arap komşularıyla normalleşme, bölgenin baskın askeri ve yüksek teknoloji gücü olarak yerini sağlamlaştırmak anlamına geliyor. Bu hiçbir zaman eşitlik, Arap komşularıyla eşit bir ortaklık arayışı, hatta bir Avrupa sömürgesinin Orta Doğu'da olduğu gerçeğini kabullenmesiyle ilgili olmadı.

Ne kadar anlaşma imzalanırsa imzalansın, İsrail her zaman konvansiyonel ve nükleer silahlarda askeri üstünlük konusunda ısrarcı olacaktır.

Siyonizm için zafer ilanı

İsrail'in mevcut aşırı milliyetçi liderliği için bırakın barışı, çatışmasızlıkla bile pek ilgisi olmayan güçlü bir iç ideolojik bileşen söz konusudur.

Suudi Arabistan ile normalleşme tamamen Siyonist projenin zaferini ilan etmekle ilgili. Sözlerine nadiren kulak asılan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, BM Genel Kurulu'nda da aynı şeyi söyledi. Filistinlilerin barış üzerinde veto hakkı olamaz dedi.

"Daha da dramatik bir atılımın eşiğinde olduğumuza inanıyorum. İsrail ve Suudi Arabistan arasında tarihi bir barış. Böyle bir barış Arap-İsrail çatışmasını sona erdirmek için çok yararlı olacaktır." dedi Netanyahu.

Ve "Diğer Arap devletlerini de İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeye teşvik edecektir. Filistinlilerle barış ihtimalini artıracaktır. Yahudilik ile İslam arasında, Kudüs ile Mekke arasında, İshak'ın torunları ile İsmail'in torunları arasında daha geniş bir uzlaşmayı teşvik edecektir. Tüm bunlar muazzam nimetlerdir." diye ekledi.

Netanyahu, Filistin topraklarını yok eden bir başka aldatıcı haritasını göstererek zaferini ilan etti.

O ve İsrail büyük bir yanılsama içinde.

Yeni bir başlangıç daha önce de pek çok kez ilan edildi. Eski Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, eski İsrail Başbakanı Menachem Begin ile görüştüğünde, Begin "artık savaş yok, kan dökülmeyecek, saldırı olmayacak" sözü verdi. Bu görüşme 1977 yılında gerçekleşti.

Bir yıl sonra İsrail Güney Lübnan'ı Litani nehrine kadar işgal etti ve 1982'de Filistin Kurtuluş Örgütü'nü bölgeden çıkarmak için bunu tekrarladı.

Aynı sahte vaatler 1993'te Oslo'da, 1979'da Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşmasında kullanılan aynı tahta masada imzalanan belgelerle verildi. New York Times o dönemde Oslo'nun "İsrail askerlerinin ilk adım olarak Gazze Şeridi ve Eriha'dan birkaç ay içinde geri çekilmesiyle Filistinlilerin kendi işlerini kendilerinin yürütmesine izin vereceğini" yazmıştı.

Bizim zamanımızda barış mı?

Mısır ve Ürdün ile yapılan barış anlaşmaları, tıpkı Muhammed bin Selman ve Netanyahu'nun gizlice bir araya geldiği gibi, Arap ve İsrailli liderler arasında yapılan gizli toplantılara da ev sahipliği yaptı.

Eski İsrail Başbakanı Şimon Peres ve Savunma Bakanı Yitzhak Rabin, 1986 yılında gece yarısı Akabe'nin eteklerinde Ürdün Kralı Hüseyin ile bir araya geldi. Hüseyin'in İsrail'i üç kez gizlice ziyaret ettiği ve Haşimi hanedanının sembolü olan altın kalemler gibi hediyeler getirdiği artık biliniyor. Kabine üyesi Yigal Allon bir Alman saldırı tüfeği bile aldı. Hüseyin ve Rabin birlikte sigara içtiler.

Hepsi dokunaklı ayrıntılar, ancak hiçbiri tarihin akışını değiştirmedi. Aksine, İsrail'i işgalini sürdürme ve derinleştirme ve ilk sorun işaretinde komşularını havaya uçurma konusunda cesaretlendirdiler.

Bu anlaşmalar sonucunda Ürdünlüler ve Mısırlılar arasında İsrail'e yönelik kamuoyu görüşü değişti mi? Aksine, İsrail'den her zaman olduğu gibi şimdi de nefret ediliyor. Her Arap'ın aklının bir köşesinde İsrail'in Filistin halkına yaptığı muamele var.

Ürdün'le yapılan barış anlaşmasından otuz yıl sonra İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, İsrail'in Ürdün'le olan 300 km'lik sınırı boyunca yeni bir bariyer inşa edeceğini açıkladı. Genç Ürdünlülere sınırı geçmeleri için rutin olarak vize verilmiyor. İki ülke arasında barış da yok.

Revizyonist Siyonistlerin Ukraynalı Yahudi lideri Vladimir Jabotinsky bunu çok net bir şekilde görmüş ve söylemişti.

Şöyle yazmıştı: "Arapofillerimizin yaptığı gibi, [Filistinlilerin] Yahudi sömürgecinin beraberinde getirdiği maddi ve manevi kolaylıklar karşılığında Siyonizmin gerçekleşmesine gönüllü olarak rıza göstereceklerini düşünmek çocukça bir düşüncedir ve özünde Arap halkını küçümsemek vardır. Bu, alınıp satılabilecek yozlaşmış bir güruh olarak gördükleri Arap ırkını küçümsedikleri ve iyi bir demir yolu sistemi için ana vatanlarından vazgeçmeye hazır oldukları anlamına gelir. Böyle bir inancın hiçbir haklı gerekçesi yoktur.

Bazı Araplar bireysel olarak rüşvet alıyor olabilir. Ancak bu, Filistin'deki Arap halkının bir bütün olarak, kıskançlıkla korudukları ve Papualıların bile asla satmayacağı o ateşli vatanseverliği satacağı anlamına gelmez. Dünyadaki her yerli halk, sömürgeleştirilme tehlikesinden kurtulmak için en ufak bir umuda sahip olduğu sürece sömürgecilere karşı direnir."

Arap liderler İsrailli mevkidaşlarıyla on yıllardır, hatta bazıları İsrail'in kuruluşundan önce bile, sıcak ilişkiler içinde olmuştur. İsrail'in kendisine varoluşsal bir tehdit oluşturan Arap rejimleriyle çevrili olduğu iddiası, yeni tarihçilerin 1948 ve o tarihten bu yana yaşanan tüm savaşlarla ilgili çalışmalarıyla çürütülmüş bir yanılsamadır.

İsrail'in Arap rejimlerinin güç merkezlerinde yüksek mevkilerde casusları vardı. Suriye'deki Eli Cohen'den Mısır'daki Eşref Mervan'a kadar... Mervan, Cemal Abdunnasır'ın damadı ve Enver Sedat'ın yakın yardımcısıydı.

İsrail'in sorunu her zaman tarihi Filistin topraklarında yaşayan Filistinliler ve İsrail'i sömürgeci bir apartheid rejimi olarak gören diaspora ile olmuştur. İmzalanacak hiçbir yeni anlaşma bunu değiştirmeyecektir.

Filistin sorunu İsrail'in egemenliğini paylaşmayı kabul etmesiyle sona erene kadar, hiçbir Arap ülkesi ile İsrail arasında barış olmayacaktır. Ve bir dahaki sefere İsrailli bir lider "bizim zamanımızda barış" dediğinde, savaş uçakları ve insansız hava araçlarının çevresindeki herkese saklanmak için hamle yapmalarını tavsiye ederim.


Middle East Eye'da yayınlanan bu görüş yazısı Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 1885 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
1 Yorum
David Hearst Arşivi