Tore Hamming

Tore Hamming

IŞİD gerilerken El Kaide'nin yeni hamlesi ne olacak?

IŞİD gerilerken El Kaide'nin yeni hamlesi ne olacak?

War On The Rocks

Geçtiğimiz beş yılda, bir Batı ülkesindeki yalnızca tek bir saldırı (Kuaşi kardeşlerin Charlie Hebdo’ya karşı Ocak 2015’teki saldırısı) El Kaide ile ilişkilendirilebilir. Bir zamanların kötü şöhretli ve korkulan grubu neden Batı’daki terör saldırılarını durdurdu? Kısmen şöyle izah edebilir ki; El Kaide, üst düzey mensuplarını hedef alan saldırıların sıkıntısını çekti, bu grubun uluslararası saldırılar planlayıp düzenlemesini zor hale getirdi ve Ortadoğu’daki bölgesel vakalar, Batı’da saldırılar düzenlemeye karşı olay yerel bir vizyonun cazibesini artırdı. Fakat El Kaide’nin değişen önceliklerini anlamak için, rakip bir cihatçı grup olarak IŞİD’in ve Batı’daki birbirini izleyen terör kampanyasının yükselişi de eşdeğer olarak önemli.

Cihadi iç dinamikler, rakip cihatçı grupların saldırılar için önceliklerini etkiledi. Yakın zamanda yazdığım; iç cihadi rekabetin, 2014’ten beri El Kaide ve İslam Devleti’nin hedef-düşman hiyerarşisini değiştirmede önemli rol oynadığını savunan “Cihadi Rekabet ve Siyasi Tercihler” makalesinde bu tartışmayı özetledim. Şimdi, İslam Devleti’nin düşüşe geçmesiyle, El Kaide yeniden Batı’da (sadece Batı’ya karşı değil) saldırılar düzenlemeye odaklanacak mı?

2014’ten önce El Kaide'nin, tarihi ve bu ülkeleri bir numaralı düşman olarak [niteleyen]sürekli retorik vurgusu temelinde (örneğin El Kaide lideri Zevahiri’nin en yeni konuşması “Amerika Müslümanların İlk Düşmanıdır”) Batı’da terörist saldırılar organize etmesi ve desteklemesi, Birleşik Devletler ve Batılı müttefiklerine karşı birincil cihadi tehdit olarak görülüyordu. Fakat 2013’te, İslam Devleti Suriye’de ortaya çıktı ve nihayetinde El Kaide’ye meydan okumaya başladı. 2014 ve 2016 arasındaki dönemde, Avrupa’daki ve daha açık olarak Batı’daki cihatçı saldırılarda rekor sayı görüldü; fakat bu saldırılar İslam Devleti tarafından kontrol ediliyor, yönlendiriliyor yahut en azından neredeyse bilhassa onlar tarafından üstleniliyordu, El Kaide tarafından değil. Bu şaşırtı olmuştu çünkü 2014 öncesinde İslam Devleti’nin öncül organizasyonları (Irak el Kaidesi, Irak İslam Devleti ve IŞİD) ulusal yahut bölgesele uzanan coğrafi odağa sahip olması ve daha tafsilatlı “uzak düşman”dansa yerel Şii düşmanı öncelemesiyle biliniyordu. Konuşmalarında, grupların liderleri genellikle Irak hükümeti veya yerel Şii grupları ana düşman olarak niteliyordu, ve eylemler de bu aktörlere yöneliyordu. Örneğin, Cole Bunzel açıklamıştır, grubun eski lideri Ebu Ömer el Bağdadi’nin 2007 yılındaki bir konuşmasında “İslam topraklarının yöneticilerinin hain, kafir, günahkar, yalancı, hilekar ve mücrim” olduklarını savunmuş ve ertesi yıl da buna benzer şekilde “onlara karşı savaşmanın işgalci Haçlıya karşı savaşmaktan daha büyük bir gereklilik olduğunu” söylemişti.

El Kaide ile İslam Devleti arasındaki El Kaide’nin Irak Şam İslam Devleti’nin artık El Kaide hareketinin bir parçası olmadığını ilan etmesiyle 2014 yılının Şubat ayında yaşanan ayrılık ve bunun sebep olduğu rekabetçi ilişki, her iki grubun da önceliklerini değiştirdi. İslam Devleti operasyonel ve söylemsel odağını uzak düşmana yükseltirken, El Kaide artan şekilde içeriye odaklandı. 

1-048.jpg

2010’dan bu yana her bir grubun düzenlediği saldırılar bu değişimi açıkça tasvir ediyor. El Kaide’nin Batı’da saldırılar düzenleme isteği ve kapasitesi muhtemelen keskin bir biçimde yanlış yorumlandı ve abartıldı, her şeye rağmen 2014 yılında başlayan değişim değişen dinamikleri vurguluyor. IŞİD’in El Kaide ile ayrıldıktan sonra Batı’yı hedef almasının arttığı düşüncesi lider beyanatlarınca da desteklendi. Araştırmam gösteriyor ki 2014 yılının Şubat ayından beri, İslam Devleti liderleri açık konuşmalarında düzenli olarak Batı’da saldırı çağrısı yapmaya başladı (12 defa), 2010 ile 2014 arasında bu sadece bir kere olmuştu. Bu sırada, böylesi saldırı çağrıları El Kaide liderlerinin söylemlerinde sürekli olarak yer aldı.

Birkaç açıklama, İslam Devleti’nin söylemindeki değişimi bilhassa tasvir edici. Mayıs 2012’de, El Kaide ile Irak kolunun resmen ayrılmasından uzun süre önce, grubun son zamanlardaki sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani, şunu açıklamıştı: “İlk düşmanınız Şiiler, ve onlardan sonra Yahudiler ve Hıristiyanlar.” İki yıldan daha az süre sonra, Mart 2014’te, aynı Adnani bir retorik olarak sordu: “Bugün Amerika’nın daha amansız düşmanları olan kimdir? (...) Onları öfkeden delirten kimdir? Onların güvenliğini tehdit eden kimdir? (..) şüphe yoktur ki onlar mücahidlerdir, fakat sana Allah için sorarım, ey cihad talibi, İslam Devleti bu listenin en üstünde değil midir?”

Dört ay sonra, fakat halen uluslararası koalisyonun İslam Devleti’ne hava saldırıları başlatmasının bir ay öncesinde, lideri Ebubekir Bağdadi Batılı Haçlılara yönelik saldırı çağrısı yaptı. Sonunda, Adnani emrini bildirdi: “Kafir Amerikalı yahut Avrupalıyı -özellikle kindar necis Fransızı- yahut Avustralyalıyı, yahut Kanadalıyı, yahut harbi kafirlerden bir kafiri öldürün, İslam Devleti’ne karşı koalisyona dahil olan ülkelerin vatandaşları dahil olmak üzere.” 

2-028.jpg

Batı’daki bir saldırı sonrasında İslam Devleti’nin tipik açıklaması “Size saldırıyoruz çünkü siz bize saldırıyorsunuz” [şeklindedir.] Bu argüman, İslam fıkıh prensibi "kısas"ı temel alır, [bu prensip] öngörür ki böylesi saldırılar uluslararası IŞİD karşıtı koalisyonun Suriye ve Irak’taki bombardımanlarına karşılıktır. İleri sürülen bir başka sebep, Ebubekir Naci’nin “Vahşetin Yönetimi” teorisine benzer şekilde, uzak düşmanı caydırmayı arzulamaktır. Fakat daha yakın bir bakış, güç hırsları ve rekabet gibi diğer faktörlerin de aynı zamanda grubun düşman hiyerarşisindeki genişlemeyi etkilediğini  ortaya koyar.

Öyleyse, bu El Kaide’nin tutumunu nasıl açıklar? Cevap,iç cihadi dinamikleri anlamanın öneminde yatar. El Kaide kendisini daha az aşırıcı, böylece de daha toleranslı cihat yanlısı grup olarak konumlandırıyor. Örneğin, Elizabeth Kendall tarafından da not düşüldüğü gibi, Arap Yarımadası El Kaidesi’nin (AYEK) imajı Yemen’de daha acımasız bir cihatçı grubun ortaya çıkmasından fayda sağladı, aniden yerel halkın gözünde İslam Devleti’nden ve uluslararası rakiplerden daha hazmedilebilir göründü -muhtemelen rejim için de daha düşük bir öncelik ifade ederken- . Benzer dinamikler, Ocak 2015 sonrası İslam Devleti Horasan Vilayeti’nin ortaya çıkışından sonra Afganistan’da da ortadadır. Bu düşünce, El Kaide’nin bazı yollarla, İslam Devleti’nin belirli bir tutumu takip etmeyi daha cazip hale getiren doğuşundan yarar sağladığını öne sürecek şekilde genellenebilir. El Kaide için, eski koluyla, onun acımasız ve tahrik eder imajıyla bağdaştırılmamak önemlidir. Daha aşırıcı bir grubun varlığı böylelikle El Kaide’nin kendisini daha ılımlı olarak konumlandırmasını ve var olduğu bölgelerde Müslüman kamuoyunun sempatisini kazanmasını mümkün kılmıştır.

İslam Devleti Batı’ya terör saldırıları dizisi şeklindeki dini savaşını başlattığında, El Kaide’nin Batı’yı vurma geleneğini devam etme teşviki ciddi derecede azaldı. El Kaide hiçbir zaman Batı’da İslam Devleti’nin yapabildiği sıklığa yakın saldırı organize edemedi yahut ilhamını veremedi. Geçtiğimiz beş yıldaki düşük sıklık (bir başarılı saldırı), en önemlisi İslam Devleti’nin doğuşu ve tutumundan ciddi anlamda etkilenen stratejik ortama reaksiyon olan bilinçli bir stratejinin sonucu olarak görünüyor. El Kaide’nin uluslararası saldırılar düzenlemeye yönelik kabiliyet ve isteğinin, İslam Devleti’nin yükselişinden önce yaşanan olaylardan etkilendiğini not düşmek önemli. Aralık 2007 ile Aralık 2009 arasında, grup dış operasyonların art arda gelen dört liderinin kaybının sıkıntısını yaşadı, [bu] eylemsel deneyim anlamında bir boşluk ortamı bıraktı. Aynı dönemde, El Kaide’nin üst düzey liderleri genel Müslüman kitlelerin sempatisini kazanmak için bir strateji izledi. Denilebilir ki grup, uluslararası terör saldırılarının, böyle bir halk desteğini kazanmada ters tepebileceğinden korkuyordu. El Kaide Batı’yı birincil düşman olarak tanımlamayı sürdürdü -sıklıkla unutulsa da- grup geçtiğimiz birkaç yılda sadece güç olarak büyüdü, ve eğer istenirse bir saldırıya rehberlik hatta organize edebilmeye yeterli kapasitesini gösterir şekilde çok sayıda yerel ve küresel destek kazandı.

2009 yılındaki bir makalede, Thomas Hegghammer cihatçıların düşman hiyerarşisinin, zamanla bağlama bağlı olarak gelişen [şekilde] statik değil dinamik olduğunu yazmıştı. 2014’ten beri, İslam Devleti popülarite ve büyük rakamlarda üstün geldiğinde ve nihayetinde hilafetini ilan ettiğinde, rakibini, o ne yaparsa onu yaparak, fakat daha iyi yaparak demode hale getirme hırsını taşıdığı görünüyordu. El Kaide için, durum tam tersiydi. İslam Devleti’nin mevcut düşüşüyle ve El Kaide’ye desteğin eş zamanlı artışıyla şu soru ortaya çıktı: El Kaide şimdi ne yapacak?

Muhtemelen, El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri’nin 20 Mart tarihindeki  en son konuşması, bu soruya cevap vermek için bazı belirtiler sunabilir. “Amerika Müslümanların İlk Düşmanıdır” başlıklı konuşma, Usame bin Ladin’in, Batı’nın, bilhassa Birleşik Devletler’in, cihatçıların birincil düşmanı olduğuna, böylece uzak düşmanın Ortadoğu’daki yerel ajanlarını ve hatta isyancı grupların tutumunu kontrol ettiğine dair söylemini tekrarlıyor. Zevahiri, konuşmasını “yılanın başı Amerika ile savaşmak için kıyam etme” çağrısıyla bitirmeden önce, Batı’yı engelleyecek tek metodun cihat olacağını ileri sürüyor.  El Kaide daima Batı’yı vurmanın önceliğini vurguladı, saldırı bağlamında çok az şey gösterdiği dönemde bile, fakat geçtiğimiz yıl Zevahiri ve El Kaide kollarının emirlerinden (örneğin Inspire-17’de Abdulmalik Droukdel) uzak düşmanı vurma beyanatlarında ani bir artışa şahit oldu. Belki de böylesi saldırıların en önemli savunucusu, Usame’nin oğlu Hamza bin Ladin’den başkası değildi.

Bunların hiçbiri, bir saldırının eli kulağında olduğunu ileri sürmek için değil. Batı’da El Kaide bağlantılı planlarda son zamanlarda bir artışa dair malumat saptamadım. Fakat stratejik açıdan deneyimli bir aktör olarak El Kaide, kendisini sürekli bir biçimde küresel cihadın Batı’yı vurma amacı taşıyan lideri şeklinde marka haline getirdiğinde sebep olduğu problemin son derece farkında, fakat bunu ortaya koymayı başaramıyor. Artan şekilde rekabetçi İslami militanlık pazarında faaliyet gösterirken mesele bilhassa bu.

Eski kolu Nusra Cephesi’nin örgütten atrılmaya karar verdiği Suriye’deki son gerilemeye rağmen, Zevahiri’nin grubu halen saldırılar düzenlemeye yetecek yeterli operasyonel kapasiteye ve halk desteğine sahip. El Kaide için şimdiki açmaz şu ki, bunun için gösterecek hiçbir şeyi yoksa küresel cihadın lideri olduğunu iddia etmeye devam edemez. Fakat aynı zamanda El Kaide’nin endişe edeceği bir şey varsa, o da İslam Devleti’ne benzer olarak algılanmaktır.

Tercüme: Mepa News

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 6176 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Tore Hamming Arşivi