İslami mücadelenin ilk gereği: Usul ve terbiye
İnsan özellikle genç yaşlarında, ilk gençlik döneminin başlarında kendisini genellikle bir mücadele içerisinde bulur. Kendisini belli bir sosyal, siyasi yahut fikri cereyanın bir parçası olarak görmeye, bu cereyanın davası için mücadele etmeye gönül verir. İslami mücadele de bu şekilde birçok genç tarafından benimsenmiş, bayraklaştırılmış, sloganlaştırılmıştır. Kimisi ailesi, kimisi arkadaş çevresi, kimisi ise bir şekilde bu yönde bir mesaja tevafuk etmesi suretiyle mücadele içerisinde kendisini konumlandırır.
Maalesef ki bu yolda sebat edenler, mücadeleyi hayatının bir parçası haline getirerek sürdürenler, gündelik hayatın zorluklarına kendisini kaptırıp sürüklenmeyenler oldukça az bir kesimi teşkil eder. İlk gençlik yıllarında mücadeleye gönül verenlerin önemli bir bölümü üniversite, akademi, kariyer, iş, makam, evlilik gibi imtihanlardan geçerken parça parça sökülme ve gündelik hayatın sıradan bir parçası haline gelme akıbetiyle karşı karşıya kalır. Geriye kalan ise gençlik öyküleri ve "bir zamanlar biz de" ile başlayan sözler olur.
Hal böyleyken İslami mücadelenin bugün birçok kişi için mesai sonrası yapılan faaliyetlerden ibaret kaldığı malumdur. Bu sorunun yanı sıra mücadele bakımından göze çarpan bir diğer noksanlık, usul ve terbiye konusundadır. Maalesef usul ve terbiye konusu birçoklarının ihmal ettiği, önemsiz addettiği ve uzak kaldığı bir husus olagelmiştir.
Mücadelenin ilk gereği
Allah yolunda verilen, İslam'ın egemenliği ve adaletin tesisini maksat edilen mücadele yolunda kişinin gerçekleştirmesi gereken birçok lüzum bulunmaktadır. Allah'a imanın ardından çıkılan bu mücadelenin ilk gereği ise usul ve terbiyedir.
Kişi İslami mücadeleyi hangi yolla yapacaktır? Bu yolun helalleri, haramları, mübahları nelerdir? Daha önce bu yolda yürüyenler nasıl imtihanlardan geçmiştir? İslami mücadele yolunda yürüyenlerin ahlakı, insanlara muamelesi nasıl olmalıdır? Biat, itaat ve uyum nasıl sağlanır? Cemaat olmak neden önemlidir ve gereklilikleri nelerdir? İslami ilim ve mücadele yolları nasıl öğrenilir? Hoca-talebe, abi-kardeş, büyük-küçük, lider-mensup ilişkilerinde ölçüler nelerdir?
Dost kimdir, düşman kimdir, bunlara nasıl muamele edilir? Dürüstlük, mertlik, cesaret, saygı, sevgi, merhamet, şefkat, öfke, küskünlük gibi mefhumlar nasıl yorumlanmalı, nasıl özümsenmelidir? Müslümanın Müslüman üzerindeki hakları nelerdir, ona nasıl muamele eder?
Kişi, maalesef, mücadele sürecinde ortaya çıkan bu gibi soruların yanıtlarını, binlerce cilt kitap okusa, yüzlerce konferansa katılsa da birdenbire öğrenip benimseyemez. Bilakis bunlar, tabii bir öğrenme sürecinin, gerçekçi bir İslami hayat ortamının, sağduyu ve gerçek hedeflere endeksli çalışmaların içerisinde öğrenilebilecek olan şeylerdir. Günümüzde İslami mücadele içerisinde yer alan -yahut kendisini bu mücadele içerisinde gösteren- bazı kimselerde bu açılardan göze çarpan hamlık, usul ve terbiye eksikliğinin bir göstergesidir. Bu durum ifrata ve tefrite, anlamsız dalgalanmalara ve hikmetsiz tavırlara yol açar. Tefrit genellikle, kendini İslami mücadeleye nispet eden kimselerin beşeri rejimlere endekslenmesi ve onları takdis etmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. İfrat ise saldırganlık ve ötekileştirme ile kendisini göstermektedir. İki aşırı uca da cehaletin, kibrin ve Müslümanları hakir görmenin eşlik ettiği açıktır.
Bu satırları okuyan kıymetli kardeşlerim belki kızacak, belki bu yazıda insanları tahfif ve tahkir etmek gibi bir üslup olduğunu düşünecektir. Ancak bilakis, bu satırların maksadı, karşı karşıya olduğumuz bu büyük krizi görmeye çalışmaktır. Geçen yılların bizlere gösterdiği şey, yazık ki, bir zamanlar İslami mücadeleye adanmış gözükenlerin bugünkü kalıntılarından oluşan bir şahsiyet mezarlığıdır. Usul ve terbiye yokluğu birçoklarını kimsenin ummayacağı noktalara sürüklemiştir. Bilhassa İslami mücadeleye gönül veren ve ilk gençlik yıllarının başında olan kıymetli kardeşlerimin bunu görmesini ve ibret almasını temenni ederim. İslami mücadele kibre, saldırganlığa, aşırı öfkeye, ilme ve siyasete dair cehalete, ölçüsüzlüğe asla tahammülü olmayacak, uzun bir maratondur.
Velhasıl, bilhassa genç kardeşlerimizin bu maratonu nasıl koşacaklarını bilmeleri için sakin, sabırlı, iyi huylu, ahlaklı ve Müslümanlara karşı yumuşaklık sahibi olmaları gerekir. Çevremiz insanlara nasıl davranacağını bilmeyen, öfke ve saldırganlığı kuşanan, kim olduğu belirsiz kimselerin peşine takılarak harcanan, ucu belirsiz ajandaların parçası haline gelen kişilerle dolup taşmaktadır. Seneler evvel aynı yollarda yürüyen iddialı kimseler bugün hayatın dişlileri arasında tükenmiş, mücadeleyi tamamen terk etmiş vaziyettedir. Haliyle dikkatli ve sabırlı olmamız gerekir.
Dünyaya nizam vermeyi uman biz Müslümanların (hususen Müslüman gençlerin) ilk olarak kendimize usul ve terbiyeyi öğretmemiz icap eder. Aksi takdirde birkaç seneden uzun sürmesi mümkün olmayan ve insanları paramparça eden saldırganlıkları da, beşeri sistemlerin gölgesi altında gerçeklikten uzak bir şekilde sürdürülen tecrübeleri de "İslami mücadele" zannetmemiz kaçınılmaz hale gelir. Böylece, birkaç senelik "mücadele" tecrübemizde Müslümanlar adına yalnızca zarar üretmemiz mümkün olabilir.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.