Kuzuların sessizliği: Gazze, küçük cihad ve büyük cihad
"Kuzuların Sessizliği" tabirini hepimiz duymuşuzdur. 1988 yılında bu adla yazılan meşhur kitap 1991 yılında sinemaya uyarlandı ve kült filmler arasında yerini aldı.
Kitaba ve filme adını veren bu tabirin eski Yunancadan geldiği ifade ediliyor. Kurban edilmeye götürülen masum canlıların çaresizliğini ifade eden bir tabir, eserlerde anlatılan olaylara yakıştırma yoluyla uygun görülmüş, dolayısıyla bu isim tercih edilmiş.
Bu tabir nedense aklıma İslam aleminin içerisinde bulunduğu hali getiriyor. Aslına bakacak olursak İslam aleminin maruz kaldığı vahşi cinayetler karşısında yıllardan beri iki tür sessizliğe şahit olduk:
- Kuzuların sessizliği tabiriyle özdeşleşecek şekilde masum yavrularımızın, mustazaf çocukların, kadınların ve erkeklerin sessizliği. Bunlar imanlarında sebat eden ve maalesef ellerinden gelen hiçbir şey olmadığı için sessizce ölüme giden Müslümanlardı.
- Diğer tür sessizlik ise belamların, sihirbazların ve şarlatanların sessizliğiydi. Bunlar Müslümanların yaşadığı her türlü zulüm ve cürüm karşısında susan, efendilerini savunan sözde alimler, yazarlar, çizerler, kalem sahipleri ve diğerleriydi. Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da, Türkistan'da, dünyanın dört bir yanında Müslümanlar zulme uğrarken ve zulme karşı kıyam ederken bunlar susmayı tercih etti. Dahası İslam alemini de suskunluğa teşvik, hatta icbar ettiler.
İşte iki tür sessizlik: Biri masum ve mağrur şekilde imanında sebat ederek ölüme gidenlerin sessizliği. Diğeri ise sanki hiç ölmeyecekmiş, ölümü kendisinden savabilecekmiş gibi davranan, hakkı eğip büken ve Müslümanlara ihanet edenlerin sessizliği.
Akıllara şu ayet geliyor:
"Onlar, kendileri evlerinde oturup da (sefere çıkan) kardeşleri hakkında 'Eğer bize uysalardı (cihada çıkmasalardı) öldürülmezlerdi' diyenlerdir. De ki 'Eğer doğru sözlüler iseniz kendinizden ölümü savın.'" (Al-i İmran, 168)
***
7 Ekim'den bu yana Gazze'deki Müslümanların dinlerini, haysiyetlerini, namuslarını ve beldelerini korumak için bir savunma cihadında bulunduğuna şahitlik ediyoruz. Allah onlardan kabul etsin ve cihadlarını dünyada ve ahirette başarıya ulaştırsın.
Gazze'deki Müslümanlara benzer şekilde İslam aleminin her bir köşesinde yıllardır cihad eden çok sayıda Müslüman bulunuyor. Bunlar da dinlerini, haysiyetlerini, namuslarını ve beldelerini korumak, yeryüzünde Allah'ın hükmünü ikame etmek için mücadele veriyorlar. Fas'tan Türkistan'a kadar İslam aleminin her bir köşesinde birçok Gazze var.
Geçtiğimiz günlerde Gazze'de yaşanan muharebeleri takip ederken şunu düşünmeden edemedim: Yaklaşık 250 gündür Gazze'de cihad devam ederken, yukarıda saydığımız kalem ve kelam erbabının hiçbirinden, daha önceden alışık olduğumuz kelimeleri duyamadığımızı fark ettim.
Demem o ki hiç kimse "küçük cihad"dan, "büyük cihad"dan bahsetmiyordu.
Kimse "böyle cihad olmaz", "cihad aslında savaşmak değildir" demiyordu.
Kimse cihadın anlamına dair insanların beyinlerini bulandıracak akademik tezviratlar üretmeye çalışmıyordu.
Bunun nedeni elbette bu kimselerin çok büyük mücahidler olmaları veya cihadı desteklemeleri değildi. Nedeni tek kelimeyle ifade edecek olursak "rüzgar"dı. Piyasanın rüzgarı o yönde estiğinden, daha önce Müslümanların savaşması aleyhinde fırtınalar estiren sihirbazların köşelerine çekilerek sustuklarına şahitlik ettik. Hatta bunların bazıları Gazze konusunda çok büyük cihad savunucuları ve Müslümanların dertleriyle dertlenen kimseler kesildiler. Sanki yıllardır Müslümanları Kudüs'ün kapılarını açacak cihad zihniyetini kuşanmaktan alıkoyan kendileri değilmiş gibi.
Burada muradım aslında bu kişileri tenkit etmek değil. Kalbinin kapılarını kilitleyerek kibir kulelerine tırmanmış bu kişilere sesimizi duyurmanın pek mümkün olduğuna zaten inanmıyorum. Muradım aslında kalbinde halen iyi niyet taşıyan Müslüman kardeşlerime, bilhassa gençlere seslenebilmek.
İslam şu ya da bu kişinin, şu ya da bu kurumun gölgesinde yaşanabilecek bir din olmaktan fersah fersah uzaktır. Esasen İslam, özellikle bu çağda, öğlen güneşinin altında uzun bir yolu hiçbir gölgeye sığınmadan yürümeye mecbur kalmak gibidir. Yolun çevresinde gölgelikler bulunabilir, ancak bizlere bir gölgenin serinliğini sağlamayı vadeden herkes, bizi aslında yolun değil, kendi gölgesinin ehli olmaya çağırmaktadır.
Enes bin Malik radiyallahu anh'tan rivayetle Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o gün dininin gereklerini yerine getirmek için sabreden kişi avucunda kor ateş tutan kimse gibi olacaktır." (Tirmizi, Fiten, 73)
Kıymetli kardeşlerim!
Geçimini, toplumsal statüsünü, arkadaş çevrelerini, itibarını ve hayatına dair bu gibi unsurları başkalarına borçlu olanlar, maaş bordrolarının ve kurumsal imkanların sunduğu şartlara tamah edenler, Müslümanlara ne için yaşayıp ne için öleceklerini anlatamazlar. Bunlar ne arzu ettikleri gibi düşünebilir, ne inanabilir, ne yaşayabilir ne de konuşabilirler.
İşte bunlar sessizliğini satan ve Müslümanları yüz üstü bırakan kimselerdir.
Gazze'de 250 gündür şehid olan on binlerce Müslümanın kanları asla boş yere akmamıştır. Onların kanları hem kendileri için bir cennet vesilesi hem de uyutulan Müslümanların uyanması ve dinlerinin gereklerine dönmesi için bir uyanış çağrısıdır.
Elbette duymak isteyenler için.
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.