Müslümanların kendini savunma hakkı
İsrail'in Gazze'de soykırıma varan katliamları söz konusu olunca, küresel sistemin hep bir ağızdan söylemeyi alışkanlık haline getirdiği bir mefhum var: "İsrail'in kendini savunma hakkı."
Uluslararası hukukun kökenleri bakımından kendini savunma hakkı 1600'lü yıllarda kavramlaşmaya başlamıştır. Batı'da uluslararası hukuk geliştikçe ve çeşitli sözleşmelerle kayıt altına alındıkça bu hak da uluslararası aktörlerin meşru bir hakkı olarak görülmeye başlanmıştır. Nihayetinde Birleşmiş Milletler sözleşmesinde ve bağlayıcılığı olan uluslararası anlaşmalarda bu hak net bir şekilde kayıt altına alınmıştır.
Bu mefhum, çeşitli uluslararası anlaşmalara göre, şu anlama gelmektedir: Uluslararası hukukun aktörleri olan devletler, silahlı saldırıya uğramaları halinde, ulusal güvenliklerinin veya toprak bütünlüklerinin tehlikeye girmesi durumunda, tekil veya kolektif olarak kendilerini savunma hakkına sahiptir.
Yani bir devlet, herhangi bir şekilde varlığının veya bütünlüğünün tehlikeye girdiğini ifade ederek askeri güç kullanarak bu tehdidi bertaraf edebilir.
Elbette uluslararası hukukta tanımlı tüm haklarda olduğu gibi bu hakkın kullanımı da hakkı kullanacak tarafın küresel sistem tarafından ne derece himaye edildiğine bağlıdır. Zira uluslararası hukukta yaptırım gücü neredeyse tamamen Batı merkezli küresel sistemin elindedir. Kısacası ABD ve dostlarının istediği taraflar uluslararası hukukun tanımladığı hakları rahatça kullanabilirken diğer taraflar bu hakları kullanamaz. Kullanmak isterse de uluslararası kamuoyu önünde suçlanır, böyle bir haklarının olmadığı ifade edilir.
Mesela İsrail, zor kullanarak işgal ettiği topraklara birkaç maytap atılsa bile "kendini savunma hakkı" adı altında Gazze Şeridi ve Batı Şeria'da yaşayan milyonlarca sivilin hayatını alt üst etme hakkına sahiptir. Kendini savunma hakkını belirli ölçülerde kısıtlayarak sınırlandıran orantılılık gibi temel bir ilkeyi dahi ihlal edebilir. Mesela atılan bir roket tek bir İsrailliyi yaralamamış olsa bile Gazze'de birkaç yüz Filistinliyi öldürebilir. Bu İsrail'in en temel hakkıdır ve bu hak ABD, İngiltere, Fransa ve bunların şürekası tarafından koruma altına alınır. Görünürde bunlara düşmanlık yapan Çin ve Rusya gibi taraflar da bu cürümlere çanak tutar. Çünkü aynı cürümleri aynı maske altında kendileri de Türkistan ve Kafkasya gibi coğrafyalarda gerçekleştirmektedir.
Küresel sistemin bir parçası ve koruması altında olmayan bir devlet bu hakkı kullanmaya çalışırsa türlü yaptırımlara, ambargolara hatta saldırılara bile maruz kalabilir. Demek ki uluslararası hukuk yalnızca küresel sistemin işleyeceği cürümler için bir maske olmaktan ibaret bir hale gelmiştir.
Müslümanların kendini savunma hakkı
Müslümanlar olarak bizler ise dünya üzerinde halen söz konusu küresel sisteme meydan okuyan, kendimize ait bir değer, ilke ve hukuk normları bütününe sahibiz. Halen taze ve canlı olan ve dünya problemlerine çözümler sunan İslam, belki de bu yozlaşmış küresel sisteme karşı yeryüzünde varlığını koruyabilen tek paradigmayı sunuyor.
Müslümanlar olarak bizlerin hakları, sorumlulukları, izleyeceğimiz yol ve yöntemler, kaynağını şu ya da bu kimselerin çıkarları gereği kaleme aldığı beşeri kanunlardan almıyor. Bilakis bizler ilhamımızı doğrudan Allah'ın hükümlerinden alıyoruz. Ki bizlerin Müslümanlar olarak kendimizi savunma hakkımızın meşruiyeti de bizatihi Allah'ın hükümlerinden kaynaklanıyor. Küresel sistem Müslümanları bir aktör olarak kabul etmemekte ısrar etse ve bu sebeple haklarımızı inkar etse de İslam alemi büyük ölçüde ortak bir kanaat etrafında birleşiyor. İslam topraklarındaki kukla yöneticilerin saptırmalarına rağmen milyonlarca Müslümanın Filistin konusunda tek yürek olması da biz Müslümanların esasında gerçek bir aktör olabilme potansiyelimizi açıkça ortaya koyuyor. Bu aktör olabilme durumuyla aramızdaki tek engel ise artık paslanan ve Müslümanların darbeleri altında parçalanmaya yüz tutan bazı prangalar. Ki inşallah İslam toplumları bu prangaları birer birer atmaya başlamış durumda.
Müslümanların kendilerini savunma hakkı Allah'ın şu ayetlerinden ileri geliyor:
"Kendileriyle savaşılanlara (müminlere), zulme uğramış olmaları sebebiyle (savaş konusunda) izin verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardıma mutlak surette kadirdir. Onlar, başka değil, sırf 'Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile def edip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi. Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir." (Hac Suresi'nin 39 ve 40'ıncı ayetleri)
Müslümanlara izin veren ABD değil, İsrail değil, Rusya değil, Birleşmiş Milletler değil. Zaten Müslümanlar, kendilerine zulmeden bu devlet ve kurumların iznine muhtaç da değil. Bilakis Müslümanlar bunların sultasını ve hükümranlığını reddediyor. Müslümanlara izin veren, onların direnişini meşru sayan, onlara zulme uğramaları sebebiyle savaş için müsaade eden, onlara kendilerini savunma hakkı tanıyan Allah azze ve celle'dir. Bizlerin zaten bundan gayrı bir izne ihtiyacımız da yok.
Müslümanlar nerede olurlarsa olsunlar kendilerine ait olan bu hakkın farkında olmak durumunda. Küresel küfür sisteminin ve İsrail gibi işgalcilerin zulmüne uğrayan her Müslümanın kendisini gerek bireysel gerekse kitlesel olarak savunma hakkı vardır. Bu hakkı Müslümanlara Allah vermiştir. Bu sebeple Filistin'den Türkistan'a tüm Müslümanlar kendilerini, dinlerini, ırzlarını, kutsallarını savunmak için Allah'ın koyduğu sınırlar uyarınca tüm hakları kullanabilir. Allah, güçsüz görünseler bile, onlara yardım ederek zafer vermeye kadirdir.
Müslümanlar başkalarının kendilerine hak tanımasını veya haklarını ellerinden almasını beklememelidir. Tıpkı Malcolm X'in söylediği gibi:
"Kimse size özgürlük veremez. Kimse size eşitlik, adalet ya da başka bir şey veremez. Eğer adamsanız, bunu kendiniz alırsınız."
Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.