Suudi Arabistan Ortadoğu'daki gelişmeleri kenardan izliyor
Suudi Arabistan'ın Ortadoğu'daki rolü her ne kadar önemli olsa da birçok bölgede son yılalrda eli oldukça zayıflamış vaziyette. Ülkede gölge kral Muhammed bin Selman'ın reform çalışmaları sürerken başta Suriye olmak üzere birçok bölgede Suudi Arabistan siyasi etkinliğini yitirmiş durumda.
Geopolitical Futures Analiz Direktörü Jacob L. Shapiro'nun "Suudi Arabistan Ortadoğu'daki gelişmeleri kenardan izliyor" başlıklı yazısı, Ortadoğu Günlüğü bloğunda bölgeye dair çevirilere imza atan Zahide Tuba Kor tarafından tercüme edildi. (Not: Köşeli parantez içerisindeki ifadeler çevirmene aittir.)
-
(…) Bu hafta Suudi Arabistan, ordu komuta kademesindeki görev değişiklikleri ve Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin dostane ziyaretiyle iki ay aradan sonra sessizliği bozdu. Ancak her iki gelişme de gün geçtikçe daha fazla belirsizliğe saplanan Suudi Arabistan’ın geleceği için hayra alamet değil.
(…)
Kenara itilmek
Suudi Arabistan hâlihazırda kenara itilmiş durumda. Suriye İç Savaşı’nın başlangıcında Esed karşıtı isyancıların baş sponsoruydu. Ama şu an İran, Türkiye, İsrail, Rusya ve ABD bölgeyi yeniden şekillendirmek için rekabet ederken o bunları sadece izliyor. Suudi Arabistan’ın yedek oyuncu kulübesinde beklemesi bölgeye ilgisizliğinden değil, yetersizliğinden kaynaklanıyor. Kraliyet, Yemen’de uzayıp kemikleşen bir çatışmaya girerek çamura battı ve geçtiğimiz kasım ayına kadar dış rezervlerini tüketmekteydi. (Son aylarda petrol fiyatlarındaki artış imdadına yetişti ama bu da geçici bir durum; Suud’da bütçe açığı halen devam ediyor.)
Riyad’ın şu an Suriye’de yapabileceği pek de bir şey yok. Bunun yerine içeriye odaklanıyor. İçerideki adımlarından en önemlisi, kraliyet hazinesini yeniden doldurmak için yolsuzlukla mücadele çerçevesinde gözaltına alınan prenslerden ve diğer yetkililerden zorla para koparmasıydı. Ama küçük de olsa dikkat çeken başka gelişmeler de yaşandı. Ocak ayında kraliyet, 35 yıldır devam eden halka açık film gösterimi yasağını kaldırdı. Geçen hafta Suudi Arabistan’ın Genel Eğlence İdaresi başkanı, önümüzdeki 10 yılda sinemalar ve opera binası gibi eğlence projeleri için 64 milyar dolar harcanacağını ilan etti.
Bunlar boş işler gibi görülebilir, ama öyle değil. Aksine, Suudi Arabistan’ın karşı karşıya kaldığı meydan okumaların derinliğinin bir göstergesi: 64 milyar dolar, Suudi Arabistan’ın 2017 yılı GSYH’sinin %10’una tekabül ediyor ki bu, mali darboğazda olan bir yönetim için fazlaca yüksek bir rakam.
Ama tabii ki buradaki mesele salt eğlence değil; yeni prens, -giderek genişleyen kraliyet mensuplarına dağıtılan paraları ve kabileleri sistem içinde tutmak için petrol rantı paylaşımını bir kenara bırakıp- kraliyetin iktisadi ve siyasi yapısını yeniden şekillendirirken Suudi nüfusunu uysallaştırmaya/sakinleştirmeye çalışıyor. Roma İmparatorluğu da parlak dönemi sona erdikten sonra yüzyıllarca ayakta kalmasını, [halkın dikkatini dağıtıp memnuniyetsizliklerini yatıştırmak için] ülke çapında eğlenceyi yaygınlaştırmasına borçluydu. Veliaht prens 2030’a ulaşması gerektiğine inanıyor; o noktada “2030 Vizyonu”yla Suudi Arabistan’ın tüm problemlerini çözmüş olacak.
Teoride her şey güllük gülistanlık, ama bunu icraata dökmek çok daha zor. Varsayalım ki planları Suudi Arabistan’ın dertlerine derman olacak; bu durumda dahi attığı her adımıyla, Suudi toplumunun daha muhafazakâr ve dindar kısmı veyahut yolsuzlukla mücadelenin kaybeden tarafında yer alan prensler arasından yeni yeni düşmanlar edinecek.
Eğer ki prens, reform güdüsünü sürdürebilirse bu defa da Suudi ordusunu kendi yanında tutmaya ihtiyaç duyacak ve işte son dönemde komuta kademesindeki görev değişimleriyle sağlanmaya çalışılan şey tam da bu. (…) Bütün bu makamlar, temel vasfı -muhtemelen- yeni veliaht prense sadakat olan adı sanı bilinmedik komutanlarla değiştirildi.
Tehlikeli dış tehditler
Suudi Arabistan’ın iç meseleleri ciddi olmakla birlikte dış tehditler çok daha vahim boyutta. 2017, kraliyetin dış politikası bakımından felaket bir yıldı. Suudi Arabistan, Katar’ın İran’la derinleşen ilişkilerini engellemeye çalıştı ama başarısız oldu. Lübnan’daki müttefiklerine Hizbullah’a karşı savaş açtırmaya çalıştı; ama Suudi arzularının Beyrut’ta ne denli az karşılık bulduğu ortaya dökülmüş oldu.
Yemen İç Savaşı’nda çok az bir ilerleme kaydetti ve 2016’da Irak’ta meşrulaşan İran destekli Şiilerin Suriye sahasında önemli zaferler kazanmasını seyretti. Suudi Arabistan’ın o çok istediği IŞİD’in yenilgiye uğratılması dahi beraberinde yeni tehditler eşliğinde geldi: Suudi Arabistan gelecekteki IŞİD faaliyetleri için cazip bir hedef.
Dolayısıyla Riyad’ın stratejisini yeniden düşünme kararı alması bir sürpriz olmadı. Lübnan başbakanına yönelik [kasım ayındaki gibi] tehditlerini sürdürmek yerine onu Riyad’a davet etti ve hiç şüphe yok ki [bu ziyarette] Suud’un her daim müttefiklerini satın aldığı şeyden, yani paradan yine büyükçe bir miktar vaat etti. Irak son dönemde IŞİD’le savaşın ardından yeniden inşayı finanse etmek için para istediğinde Suudi Arabistan 1,5 milyar dolar sözü verdi ve eğer ki bu, Irak’taki İran nüfuzunu azaltma anlamına gelecekse önümüzdeki süreçte çok daha fazlasını vaat etmesi muhtemel.
Nihayetinde para Suudi Arabistan’ın teklif edebileceği tek şey. Bu da Riyad yönetiminin hala daha 500 milyar dolarlık döviz rezervi bulunmasına rağmen niçin kendi prenslerinden para topladığını açıklıyor. Riyad, karşı karşıya olduğu iç ve dış meydan okumaları görüyor ve 500 milyar dolar gibi büyük bir rakamın dahi bu meseleleri çözmeye yetmeyeceğinin farkında.
Suudi Arabistan’la ilgili ironi şu: İsrail’in dışında bölgedeki en iyi silahlarla donatılmış orduya sahip ama askeri gücü zayıf. Çünkü askeri teçhizata sahip olmak yetmez; birilerinin onu kullanabilmesi lazım. Suudi Arabistan bu problemini çözmeden bölgede büyük bir oyuncu olamayacak; Riyad parasını almak için vekil güçler ararken Türkiye ve İran kendi vekil güçlerine koruma ve silah sağlıyor. İşte bu nedenle Suudi Arabistan, (şu an uğraştığı gibi) askeri-endüstriyel bir kompleks kursun kurmasın veya savunma bütçesini 2017’de %9 artırmış ve 2018’de de %12 artıracak olsun olmasın bunların hiçbir önemi yok.
Bu aşamada Suudi Arabistan için en iyi durum senaryosu [eğlence sektörü açılımıyla sinemalarda] mısır patlatması, Türkiye’ye destek çıkması ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın reformlarının işe yaramasını ümit etmesi. En kötü durum senaryosu ise bir Suudi iç savaşının patlak vermesi. Ümit, hiçbir zaman [tek başına] iyi bir politika olmamıştır. Askeri komutanları değiştirmek bundan daha iyidir; ama bu da altta yatan temel problemleri çözmez. Sadece veliaht prense zaman kazandırır, o kadar. Ve tıkır tıkır işleyen zaman azalıyor.