Suudi Arabistan'ın Pakistan planı ne?
Pakistan’da göreve yeni başlayan hükümet, bütçe açıkları, artan dış borç yükümlülükleri ve ödeme krizi riskinin cirit attığı bir ortamda yabancı yardım ve yatırım çekmek için hızla çalışmalara başladı. Pakistan’ın kısa dönemde ödemesi gereken dış borcunun bu mali yıl içinde 30 milyar dolara ulaşıp, belki de bunu aşacağı öngörülmekte.
IMF’nin kapısının bir kez daha çalınmasına bütün yıl boyunca kesin gözüyle bakıldı (bu gerçekleşirse Pakistan tarihinde 22. defa IMF’ye başvurmuş olacak.) Ancak Pakistan’ın yeni defansı İmran Han, oyuna son anda dahil oldu ve mucizevi hamleleriyle ülkesinin ya daha küçük ölçekli bir kurtarma paketine imza atarak daha hafif şartlarda borç almasını ya da hiç borç almadan kurtulmasını sağlamak istiyor.
Han’ın göreve geldikten sonraki ilk dış ziyareti Suudi Arabistan’a oldu. Bu ziyaret süresince, başkanın beraberinde getirdiği heyet Suudilere, bir takım enerji ve maden alanlarında yatırım fırsatları sundu. Söylenenlere göre, İslamabad yönetimi, Riyad yönetiminden (bütün bu yatırım imtiyazları verilmeden önce), Pakistan Devlet Bankası’na 10 milyar dolara yakın bir meblağ yatırıp, burada tutmasını rica etti. Bu hamleyle Pakistan, döviz rezervlerinin azalmasından kaynaklanan sorunlara yara bandı yapıştırmayı amaçlamakta. İslamabad’ın dolar arayışının bir parçası olarak olarak, Pakistanlı yetkililer Suudi Arabistan’ın Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) anlaşmasına “stratejik partner” olarak dahil olacağını açıklamış, ancak bir süre sonra da bu iddia yalanlanmıştı.
Pakistan’ın artık zamanı kalmadı. 4 Ekim’de, Pakistan borsasının peş peşe altı gün düşmesinin ardından, maliye bakanlığı sonunda IMF ile bir anlaşma yapılması için resmi görüşmelere başlanılacağını açıkladı. Ancak söylenenlere göre Riyad ve İslamabad arasındaki CPEC meselesi dahil yatırım görüşmeleri devam edecek. Bu görüşmeler her iki taraf için de stratejik ve mali değere sahip olmasına rağmen, beraberinde hem hukuki hem de jeopolitik açılardan riskler getirmekte.
Pakistan’daki Suudi yatırımlarının taşıdığı potansiyel risk ve kazanımlar
Pakistan’ın Suudi Arabistan’a ilk etapta önerdiği beş adet potansiyel yatırım fırsatı bulunmakta. Bunlardan bir tanesi de, değerinin milyarlarca dolar olduğu tahmin edilen Belucistan’daki altın ve bakır madenleri (Reko Dik.) 2017 yılında Pakistan devleti le Tethyan Copper Company isimli şirket arasındaki uluslararası dava Pakistan aleyhine sonuçlanmıştı. Reko Dik’te keşif çalışmaları için Pakistan devletinden gerekli izinleri ve lisansı alan Tethyan şirketi, 2011’de Belucistan’daki bölgesel yönetimin kendilerine izin vermemesi üzerine bölgede hiçbir kazı yapamamıştı. Dava sonrasında Pakistan’a tarihi bir ceza (yaklaşık 11 milyar dolar) verilmesi öngörülmekte.
Suudi Arabistan’ın olaya dahil olması halinde, kazı haklarının verileceği şirket büyük ihtimalle Pakistan’a kesilen cezayı da üstlenecektir. Mali ve hukuki risklere ilaveten, söz konusu madenler İran-Pakistan sınırına sadece 100 km uzaklıkta bulunmaktadır.
Reko Dik, madenlerin faal hale gelmesiyle beraber kesinlikle ufak çaplı şiddet olaylarına sahne olacaktır. Ancak Pakistan devleti bu problemin üstesinden gelecek siyasi ve güvenlikle alakalı önlemleri almaya fazlasıyla kadir.
Etnik Beluç ayrılıkçı hareketinin en büyük argümanlarından birisi, milli kaynakların korunması. Yerli desteğin yanı sıra bölgedeki rakip devletler de bu harekete bazen destek vermektedir.
Ağustos ayında, Belucistan Özgürlük Ordusu, Çin Metalurji Şirketi isimli bir kuruluş tarafından kiralanan Saindak bakır ve altın madenine Çinli mühendisleri götüren konvoya, bombalı araç ile saldırı düzenlemişti. Saldırganın kullandığı araç İran malıydı. Pakistan devleti ile çatışma halinde olan ayrılıkçı Beluç hareketi mensuplarının birçoğunun Afganistan veya İran’da ikamet ettiği tahmin edilmekte. Son 15 yıldır sürekli hedef olan Çin menşeli projeler gibi Suudi projeleri de Beluçlar tarafından hoş karşılanmayacaktır.
Bölgeden maden çıkarılması safhasına geçilmeden önce İslamabad yönetimi mutlaka durumun beraberinde getireceği jeopolitik riskleri hesaba katmalı. Bu olası projelerden kazanılacak paranın bir kısmının direkt olarak yerel halkın eline geçeceği bir mali sistem inşa etmeli.
İkinci yatırım önerisi, Pencap'ta devletin sahibi olduğu sıvı doğal gazın tekrar gaz haline getirilmesiyle elde edilen yakıtla enerji üreten iki adet enerji santrali ile alakalı. Gelen bilgilere göre, Suudi Arabistan, devletler seviyesinde yapılacak bir anlaşma ile bu tesislerin hisselerinin bir kısmını almak istediğini belirtti ancak bu durum hukuki olarak pek de mümkün görünmemekte. Bunun yerine, Suudi bir enerji şirketi olan ACWA Enerji, tesisler için düzenlenecek bir açık artırmaya katılabilir. Tesislerin satışından gelecek miktar, İslamabad yönetiminin elini büyük ölçüde rahatlatır. Ancak bu konuda da jeopolitik açıdan bazı zorluklar bulunmakta. Tesislerin kullandığı, sıvılaştırılmaış doğal gaz (LNG) Katar tarafından temin edilmektedir. Tesislerin Suudi Arabistan’a satılması halinde, Katar ile olan ilişkiler göz önüne alındığında yeni bir yakıt tedarikçisi bulma zorunluğu doğacaktır. İlaveten, Pakistan ile Katar arasında 15 yıl süreli olarak imzalanan LNG tedarik anlaşmasının bozulması da bazı cezai yaptırımlar manasına gelecek.
Üçüncü potansiyel yatırım önerisi ise, şu anda Çinliler tarafından işletilen bir liman ve sanayi alanının bulunduğu Gwadar’da Suudi Aramco şirketinin bir rafineri kurması oldu. Reko Dik madenleri gibi, Gwadar da İran sınırına çok yakın bir bölgede bulunmaktadır. Gwadar'daki liman, İran’ın Çabahar limanının bölgedeki büyük bir rakibidir. Hindistan, Afganistan ve Orta Asya’ya erişim sağlarken Pakistan’ı saf dışı bırakmak için Çabahar limanında bir terminalin işletmesini üstlenmek için son hazırlıklarını yapmakta. Gwadar ayrıca, Doğu Türkistan’ın Kaşgar bölgesinde başlayan Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nun son durağı.
Gwadar’daki mali hareketlilik ve yatırımlar, Çin tarafından oldukça rağbet göre ve yaklaşık 10 milyar dolar ticaret hacmini aşması beklenen Umman’daki Dukm ve Abu Dabi’deki Khalifa Port ile karşılaştırıldığında biraz sönük kaldı. Suudi Aramco gibi küresel bir enerji devinin bölgeye giriş yapması, başka yatırımların Gwadar’a gelmesi ve limandaki hareketliliğin artması için bir katalizör görevi görecek. Gwadar’a kurulacak bir rafineri, Suudiler için stratejik bir bölgede (Hürmüz Boğazı’nın hemen çıkışında, Basra Körfezi'ni kullanan nakliyat hatlarına yeterince yakın) muazzam bir ekonomik kale anlamına gelmesinin yanı sıra, Pakistan’ın ihtiyacı olan tüm ham petrolü sadece Suudi Arabistan’dan almasını da sağlayabilir.
Bu yatırımın karşısına çıkacak en büyük sorun ise büyük ölçekte yapılmasının imkansız olmasıdır. Bu yılın başında Suudi Aramco ile Hindistan devletinin sahibi olduğu petrol şirketleri arasında, değeri yaklaşık 44 milyar dolar olan ve Hindistan’da kurulması öngörülen bir rafineri ve petrokimya sanayi sitesi için ön mutakabat imzalandı. Bu gelişmeye rağmen Gwadar’a inşa edilecek bir rafineri, Pakistan’daki iç talebi karşılayıp, ülkedeki derin dönüşüm rafineri kabiliyetlerini artırarak, daha ucuz ham petrol ithal etmesinin önünü açar ve bu sayede en önemli ithalat kalemlerinden birinde büyük bir tasarrufa gidilmiş olunur.
Diğer seçeneklerde olduğu gibi Gwadar’da da hem Pakistan’ın hem de Suudi Arabistan’ın dikkat etmesi gereken bazı jeopolitik meseleler var. Gwadar’a olası bir Suudi yatırımı, Pakistan’ın bu önemli limanın başarılı olması için Çin’e olan bağımlılığını ortadan kaldırır ve Çin’in gelecekte bu bölge konusunda atacağı adımları kısıtlayabilir.
Çin son dönemde, Orta Doğu’da altyapı, enerji ticareti ve savunma ekipmanı satışları gibi hususlarda gayet aktif bir varlık sergilerken, birbiri ile rekabet halindeki İran ve Körfez ülkelerinin hepsine eşit derecede fırsat veren bir ortak oldu. Çin için, İpek Yolu Ekonomik Kemeri meselesinde İran önemliyken, deniz yolu ticareti içinse Körfez ülkeleri içinde özellikle BAE hayati bir rol oynamaktadır.
Çin’in Gwadar için özel bir plan hazırladığı varsayımını yaparsak, bu plan büyük ihtimalle Gwadar limanının Basra Körfezi'ndeki büyük limanların trafiğinin buraya kaydırılmasını içeriyor olabilir. İkinci bir olasılık ise İran’ın Hindistan’ın uyuşuk tutumuna daha fazla sabretmemeyi seçmesi halinde, Çabahar ve Gwadar limanlarının birleştirilerek Makran’da tek bir kıyı bölgesi üzerine kurulu ekonomik bir kemer oluşturulmasıdır. Ancak, Pakistan ve Suudi Arabistan Gwadar'a bir rafineri inşa edilmesi planını gerçekleştirirse, Çin’in Gwadar üzerinden İran’ı bölgedeki enerji projelerine dahil etmesi neredeyse imkansız olur.
Pakistan’ın Suudilere sunduğu bir diğer yatırım projesi ise, Karaçi’den Lahor’a doğalgaz taşınmasını sağlayacak “Kuzey-Güney Boru Hattı” oldu. Pakistan bu hattın kurulması ve LNG tedariği için Rusya ile devletler bazında bir anlaşma imzalamıştı. Ancak iki ülke fiyat konusunda anlaşamadı. Projeyi üstlenmesi düşünülen Rostec de gerekli finansmanı tedarik edemedi. Ancak geçen yılki raporlara göre Çin’in İpek Yolu Fonu kasasında toplanan paralarla bu projenin gerçekleştirme ihtimali hala ortadadır. Rusya’nın söz verdiği LNG tedariği konusunda da bazı sorunlar bulunmaktadır. Bütün bu senaryolar çerçevesinde, Suudilerin dahil olması oluşturulacak bir konsorsiyumda üye olarak mı yoksa başka bir ülkenin yerini alarak mı gerçekleşeceği hala belirsizliğini korumaktadır.
Son olarak, Suudi Arabistan’a denizlerde petrol ve doğalgaz arama imtiyazları için açık artırmalara katılma önerisi yapıldı. Enerji hammaddeleri Pakistan’ın en büyük ithalat kalemini oluşturmakta olup, yerli üretimin artırılarak, birkaç yılda bir IMF’nin kapısına düşmelerine neden olan ekonomik döngünün kırılması sağlanabilir. Bölgedeki rezervler göz önüne alındığında, Pakistan sadece iç pazara yetecek miktardan çok fazla doğalgaz çıkartıp, ihracata bile başlayabilecek bir potansiyele sahiptir. Burada sorulması gereken soru ise, Suudi Arabistan’ın, bölgede enerji bakımından bağımsız bir Pakistan’ı isteyip istemediğidir.
Mali ve stratejik meseleleri birbirinden ayrı tutmak neredeyse imkansız
Pakistan açısından en fazla önem arz eden soru şudur; Suudi parasının ekonomik olmayan maliyetleri nelerdir? Körfez’deki Arap devletleri yardım ve yatırım programlarını bölgede kendi stratejik çıkarlarına hizmet eden bir nizam oluşturacak şekilde bir silah olarak uzun zamandır kullanmakta. Suudi Arabistan ise özellikle son yıllarda Muhammed bin Selman liderliğinde bu konuya daha da fazla ehemmiyet vermeye başladı.
Suudilerin Pakistan’da yatırım yapması için safi mali sebepler tabi ki var, yok değil. Suudi şirketleri Pakistan’da on yıllardır yatırımlar yapmaya devam etmektedir. Suudiler, denizaşırı yatırımlarını çeşitlendirmek için şimdiye kadar önlerine çıkan hiçbir fırsatı kaçırmadı. Ancak bugün, hiç olmadığı kadar meselenin altında çok başka nedenler var. Riyad yönetimi son dönemde kendine karşı tehdit olarak algıladığı İran, Katar ve Türkiye’nin etki alanlarını genişletmesine sessiz kalmayacağı mesajını açık bir şekilde verdi.
Bu yüzden Pakistan, Suudilerin verecekleri para karşılığında tam olarak ne istediğini iyi anlamalı ve bu bedeli ödeyip ödemeyeceğini de iyice düşündükten sonra kararlaştırmalıdır. Pakistan, özellikle Suudi Arabistan’ın Yemen’e müdahalesi sonrası İran ile Suudi Arabistan arasında zuhur eden soğuk savaştan ustaca hamlelerle kendini soyutlamayı başardı. Ancak ülkenin yabancı yatırımlara çok ihtiyacı var ve bu yatırımların farklı kaynaklardan gelmesi de aynı derecede önemlidir. Çin kaynaklı yatırımların miktarı gittikçe artarken Körfez’deki Arap devletlerinden gelen yatırımlar aynı derecede azaldı. Pakistan’da İran’a belirli bir sempati var ancak İran’ın ne bu potansiyeli kullanmak için geçmişte bir fırsatı olmadığı gibi bugün de yoktur.
Pakistan’ın, altyapı bağlantıları ve ticaret gibi meselelerde dahi jeopolitik denklemlerden kaçısı yoktur. ABD’nin son yıllarda “Kemer ve Yol İnsiyatifi” projelerine daha sert politikalar izlemeye başlaması, Çin ile ticaret hususunda bir savaşa girmesi ve İran üzerine uyguladığı ekonomik yaptırımları daha da artırması nedeniyle bu durum küresel çerçevede de aynen geçerlidir.
Pakistan’ın ekonomik çıkarlarını stratejik çıkarlarından üstün gören “normal” bir devlete dönüşmesi çağrıları, artık yıldızı sönen küreselleşme bakış açısının ürünü olup modası geçmiş uğraşlardır. Ekonomik ve stratejik ile başlayan her mesele artık birbiriyle iç içe geçmiş olduğundan Pakistan’ın mali zorluklarına aradığı cevapları bulması her zamankinden daha zor hale gelmiştir.
Tercüme: Mepa News
Makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.