Yenilgi putunu yıkmak
Günümüzde, modernite ve küresel demokratik küfür düzeni karşısında mağlup olma düşüncesi, maalesef insanların ekseriyetinin düşünce dünyasını ve fiili yaşantısını esir almış vaziyettedir. Öyle ki bu yenilgi hissi, gücü karşısında teslim olunan, silah bırakılan ve kendisine ram olunan bir put halini almıştır. Yenilgi putunu yıkmak, yeni bir düzene doğru giden ilk adımdır.
Batı dünyasının temsil ettiği düşünce ve yaklaşımların, insanlığın geldiği en ileri nokta ve mutlak doğru kabul edilmesine yönelik yaygın bir tutum olduğu açıktır. Bu duruma tüm küresel güç odaklarının, ayrıca bunların elindeki bilim ve medya gibi güçlü aygıtların faaliyetleri de eklenince ortaya vahim bir tablo çıkmaktadır. Bu paralelde insanlar, küresel düzene aleyhtar olan hiçbir anlayışın başarılı olabileceğine inanmamaktadır. Batılı güç odaklara karşı mücadele beyhude görülmekte, İslam da dahil olmak üzere hiçbir dinin, fikrin, ideolojinin galebe çalamayacağı gibi çarpık bir anlayış gelişmektedir. Yazık ki bu yenilgi putunun esir ettikleri arasında birtakım Müslümanlar da yer almaktadır.
Halihazırda dünyadaki egemen güçlerin oluşturduğu düzen karşısında "üçüncü dünya ülkeleri" olarak isimlendirilen mazlum coğrafyalarda kurtuluş umutları ciddi şekilde zayıflamış durumdadır. Bu vaziyet, mazlum coğrafyaların halklarını bir şekilde sisteme entegre olmayı tek kurtuluş yolu olarak görmeye itmektedir. Bu doğrultuda söz konusu bölgelerde de Batılı güçlerin uzantıları zuhur etmiş, alt-kapitalist yaklaşımlar ortaya çıkmış, küresel küfür sistemine eklemlenmek suretiyle hayatta kalmak tek çıkar yol olarak görülmeye başlanmıştır. Değişime yönelik umut ve düşünceleri olan bazı kesimler dahi, küresel sistemin gücü karşısında kendilerini mağlup ve çaresiz hissettiklerinden, değişimin ancak sisteme bir şekilde dahil olmak suretiyle mümkün kılınabileceği kanaatini benimsemiş haldedir. Bu yaklaşım, küresel küfür düzenini hayatta tutan bir zihniyet biçimini hayatta tutmaktadır.
Küresel sistem ve onun bünyesindeki yapılar elbette bariz bir etkiye ve güce sahiptir. Yenilgi putunun esiri olmamaktan kastımız, bunların sahip oldukları gücü görmezden gelmek ve umursamamak değildir. Bilakis, sistemin sahip olduğu gücü ve bu gücün kaynaklarını idrak etmek, yenilgi putunun yıkılmasında önemli bir aşamadır. Bugün dünya üzerindeki askeri, siyasi ve iktisadi gücün dağılımına baktığımızda, küresel sistemin kapsamını daha iyi anlayabiliriz. Örneğin, sistemin ana omurgası niteliğindeki Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri ve iktisadi gücü, konvansiyonel yöntemlerle kendisiyle mücadele edilemeyecek kadar büyüktür. Bir başka örnek olan Çin, hayal dahi edilemeyecek kadar kapsamlı bir üretim gücüne sahiptir. İngiltere'nin siyasi tesiri, İsrail'in teknolojisi, Almanya'nın teknik kapasitesi, sermaye odaklarının medyadaki, bilimdeki, propagandadaki gücü herkesin malumudur. Tüm bunlar birleştiğinde ortaya elbette devasa bir sistem çıkmaktadır. Bu sistem İslam coğrafyasındaki siyasi otoritelere de kendisini dayatmakta, Müslümanların kendi inançlarını siyasi arenaya ve hukuki düzleme yansıtarak bağımsızlıklarını elde etmesine mani olmaktadır.
Fakat bu güç kesinlikle Müslümanları korkutmamalı; dünyayı değiştirmek, insanları hakka davet etmek, Allah azze ve celle'nin kelimesini yüceltmek uğrunda mücadeleden bizleri alıkoymamalıdır. Gerek İslami gerekse dünyevi açıdan, küresel küfür sisteminin gücünün alt edilebilir olduğu açıktır. Mevcut sistemin bir alternatifi olmadığı, Müslümanların gidişatı değiştirmeye güç yetiremeyeceği, sistemin er ya da geç muhaliflerini alt edeceği zannı ise kitleleri yenilgi putunun esiri kılmaktadır. Allah yolunda mücadele etmek ve bu yolun zorluklarına katlanmak elbette zordur. Üstelik içerisinde bulunduğumuz çağda bu yolda yürümeyi vazife edinmiş bir Müslüman, türlü sorunlar ve meydan okumalarla karşılaşabilmektedir. Şeytan, Müslümanların bu mücadelesinin beyhude olduğu vesvesesini sürekli olarak fısıldamakta, yeryüzünde kurulan şeytani düzenin yıkılması için çalışan Müslümanları vazgeçirmektedir. Müslümanlar şeytanın vesveselerine aldanmamalı, Allah azze ve celle'nin hükmettiği değişmez ilkelerden bir milim dahi taviz vermemelidir.
Yenilgi putunun yıkılması hususunu idrak edebilmek için, tarihin seyrine yönelik okuma tarzını da değiştirmek gerekir. Günümüzde birçok disiplinde olduğu gidi tarih alanında da değerlendirme ve genel okumalar Batılı zihniyetle yapılmaktadır. Maalesef küresel sistemin altında yaşamakta olan Müslümanlar dahi, isteseler de istemeseler de bu zihniyetin olayları değerlendirme biçiminden etkilenmiş haldedir. Bu sebeple birçok kimse, tarihin yapıcı faktörü olan kişi insanoğlu imiş gibi bir düşünceye kapılmaktadır. Oysa tarihi yaratan, kaderi tayin eden, dünyanın geçeceği merhaleleri belirleyen, hidayetin mutlak zaferini ve dalaletin mutlak yenilgisini takdir eden bizatihi Allah azze ve celle'dir. İnsanlar söz konusu tarihi süreçlerde imtihan olunan birer nesnedir, tarihin yaratıcısı değildir. Tarihin akışında insanın belirleyici olarak görülmesi, ilahi kudreti ve olaylara yön veren sayısız değişkeni göz ardı etmekle sonuçlanmaktadır. Bu durum, gücün ebedi olduğu gibi bir zanna yol açabilir. Oysa tarihi okuyan bir kimse, hiçbir beşeri gücün sonsuza dek sürmediğini, ilahlık taslayan güçlerin, insanlara işkence eden kudretli tağutların yok olup gittiğini görecektir. Firavun'dan dehşete düşmüş, cılız bir ceset dışında ne kalmıştır? Yığdığı hazineler, diktiği binalar, köle olarak kullandığı ve katlettiği insanlar onun güç ve egemenliğini uzatmıştır mıdır? Asla. Firavunların kurduğu zulüm ve küfür düzeni çölün tozlarına karışmış, yalnızca Allah azze ve celle'nin egemenliği baki kalmıştır. Bugün bizler bizzat içerisinde yaşadığımız için mevcut sisteme geniş açıdan bakamamakta, olayları kapsamlı bir şekilde görememekteyiz. Bu sebeple mevcudiyetin tümümü içerisinde yaşanan zamanın şartlarına hapsetme gibi bir yanılgıya düşmekteyiz. Oysaki ne Amerika ne İsrail ne de diğer zulüm devletleri baki kalacak, küresel küfür düzeni de Firavunların yıkıldığı gibi yok olup gidecektir. Bunun için ister 10 yıl, ister 100 yıl gerekse dahi bu gerçek değişmeyecektir.
Hal böyleyken, geçici bir dünya için Allah azze ve celle'nin yolundan taviz vermeye, sahte ilahları razı etmeye çalışmaya lüzum yoktur. İnsanlığı sindirmek ve kendi düzenlerini sürdürmek için yenilgi putları dikenler, kendilerini bekleyen sondan kaçamazlar.
İçerisinde bulunduğumuz çağa daha yakından bakmak, yeryüzünde ilahlık taslayarak insanları esir edenlerin aslında kendi hayatlarının bir saniyesine dahi hükmedemeyecek kadar zayıf olduklarını görmemizi sağlayacaktır. İşte bugün Amerika, yeryüzünün en zayıf bırakılmış ülkelerinden olan Afganistan ve Irak'tan mağlup olarak çıkmak mecburiyetinde kalmıştır. İsrail tüm dünyanın desteğine rağmen 70 yılı aşkın süredir Filistin gibi küçük bir coğrafyayı dahi sindirememiştir. Rusya tüm katliamlarına ve kültürel soykırımlarına rağmen Türk dünyasındaki İslamlaşmaya mâni olamamaktadır. İslam beldelerindeki dinsiz yöneticiler halklarının bağımsızlık ve İslam talepleri karşısında güçsüz düşmüş, saraylarında bile rahatça oturamayacak konuma gelmiştir. Yenilgi putunun esiri olanlara, karşısında dehşetten gözlerini dahi açamadıkları bu putun içini kurtların kemirdiğini, putun boş bir kabuktan ibaret hale geldiğini göstermek gerekir.
Yenilgi putunun gölgesine sığınmak geçici bir emniyet hissi yaşatsa da akıbetin ne olacağı açıktır. Allah azze ve celle'nin dilemesiyle yenilgi putu tamamen devrilince, mazlum halklarla zalimler arasında hiçbir perde kalmayacak, mazlumlar fevç fevç bir araya gelip kendilerine zulmedenlerin düzenine karşı gerçek bir mücadeleye girişecektir.
Muhammed Eyüp tarafından kaleme alınan bu değerlendirme Nebevi Hayat dergisinin 2024 yılı Ocak ayı sayısında yayınlanmıştır. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.