Bağdadi öldü ancak mirası yaşamaya devam edecek
Bağdadi Öldü Ancak Mirası Yaşamaya Devam Edecek
IŞİD’in lideri en sonunda öldürüldü ancak bu ölüm onun yakın tarihteki en önemli terörist olmasından sonra geldi.
Ebubekir el Bağdadi, El Kaide’nin 11 Eylül saldırılarının ihtişamını hiç yakalayamadı ancak bir cihat yanlısı olarak ardında bıraktığı mirası Usame bin Ladin’in mirasına eşit hatta belki de daha parlak oldu.
Bağdadi, 2010 yılının bahar aylarında, en önemli 42 liderinin 34’ünün öldürüldüğü veya yakalandığı, o zamanki adıyla Irak İslam Devleti’nin başına geçti. Bağdadi’nin liderliği altında bu grup ilerleyen yıllarda eski ortağı El Kaide’yi geride bırakarak dünyadaki en önemli cihat yanlısı organizasyon oldu.
Grubun resmi sözcüsü Ebu Muhammed el Adnani’nin 2014 yılının haziran ayında hilafet ilan etmesinin ardından Bağdadi’nin nüfuzu tavan yaptı. Hilafetin tekrar canlandırılması on yıllar önce doğan cihat yanlısı uluslararası hareketin, o günlerden beridir hayata geçirmek için çalıştıkları amaçlardan bir tanesiydi. Bağdadi bu hayali gerçekleştirdi. Bu Bağdadi’nin rakibi olan diğer cihat yanlısı hareketlerin başarılarının her birinden daha fazla gelecekteki cihat yanlısı hareketlere ilham olacak bir başarıdır. Gelecek cihat yanlısı nesil, birbirlerine kendi gözleriyle şahit oldukları bir hilafet girişimini anlatacaklar.
Ebubekir el Bağdadi, Irak İslam Devleti’nin başına geçtiği andan itibaren kendinden önceki lider Ebu Ömer el Bağdadi’nin kurumsal kültürünü devam ettirdi ve propaganda içeriklerinde çok fazla kendini öne çıkarmadı. Bu hususta bin Ladin ve El Kaide de aynı şekilde davranmayı tercih edegelmiştir. Önce Irak İslam Devleti ve sonra da Irak ve Şam İslam Devleti’nin lideri olarak geçirdiği dokuz buçuk yıl içerisinde sadece iki kez kamera karşısına geçti.
Bunlardan ilki 2014 yılında halife sıfatını kabul ettiği vaazıydı. İkincisi ise henüz geçtiğimiz Nisan ayında IŞİD’in neredeyse tüm topraklarının geri alınmasının ardından hala örgütün günlük idari işleri ile alakadar olduğunu göstermek için servis edilen görüntülerdi.
Bağdadi’nin toplamda 14 mesajı yayınlandı. Bütün bunlar, IŞİD hareketinin idealist duruşunu, kendi fikirlerine ve hepsinden öte de hilafet projesine kendini adadığını göstermektedir.
2003-2009 arasında Irak cihadı sürecinde gerçekleştirilen acımasız saldırıların ardından “gönüllere ve zihinlere sirayet etme” stratejisini izleyen ve yöntemlerini yumuşatmayı seçen El Kaide’nin izinden gitmeyen Bağdadi ve örgütü düşmanlarına karşı daha da merhametsiz olmak lazım geldiği kanısındaydı.
Bu tutum, grubun 2012-2014 arasında tekrar etkili bir örgüt haline geldiği dönemde izlediği tekelci ve totaliter stratejiyi açıklar.
IŞİD, Iraklı Şiilere karşı Speicher katliamı, Suriyeli Sünni aşiret mensuplarını katlettikleri Şaytat katliamı, Yezidilerin kadınlarının cariye olarak esir alınması ve erkeklerinin öldürülmesi olaylarını yaparken örgütü idare eden Bağdadi idi.
Bağdadi, grubun yerel halklara ettiği zulümlere ilaveten Batılı ve Japon gazeteciler ile insani yardım çalışanlarının kafalarının kesilmesi ve Ürdünlü pilot Muaz el Kasasbeh’in canlı canlı yakılması gibi eylemlerden de sorumludur.
Kendisi ayrıca Amerikalı insani yardım çalışanı Kayla Mueller’e bizzat tecavüz ve işkence etti. Bağdadi’nin hükmü altında yaşayan sayısız insan günlük bazda onun takipçilerinin duygusal ve fiziksel istismarına maruz kaldı.
Irak İslam Devleti’nin kurucularından Ebu Musab el Zerkavi’nin aksine Bağdadi 11 Eylül sonrası dönemde El Kaide’nin tekelinde tuttuğu küresel cihat hareketinden kendini koparmayı başarmış ve kendine bağlı yeni küresel cihat organizasyonlarını hayata geçirmiştir.
2013 yılının Nisan ayında Bağdadi’nin grubu Suriye’ye gireceğini resmi olarak ilan etti. Bu haberin ardından kısa süre sonra Bağdadi yayınladığı bir mesajda, Irak İslam Devletini Irak’ta kalması ve Suriye’yi o vakit El Kaide’nin resmi Suriye kolu olan Nusret Cephesine bırakması için ikna etmek amacıyla girişimlerde bulunan El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri’yi adeta azarlayan bir üslupla eleştirdi.
Bağdadi’nin bu girişimlere verdiği son derece sert cevapta Irak İslam Devleti’nin artık Suriye’de de varlık göstereceği, 1. Dünya Savaşı sonrasında Sykes-Picot anlaşması ile belirlenen sınırları tanımayacağı ifade edildi: “Önümüzde bir seçim var. Ya Allah’ın emirlerine ya da onların emirlerine itaat edeceğiz. … Ben Allah’ın emirlerinin tarafında olmayı tercih ediyorum.”
Bu tarihten itibaren Bağdadi IŞİD’in organizasyonel altyapısının birebir kopyalarını dünyanın birçok noktasına ithal etti. Kurumsal kolları olan El Kaide’nin aksine IŞİD, kendisi ile aynı üslubu izleyen sözde “vilayetlerden” müteşekkil bir yapıyı tercih etti.
IŞİD’in bugün Irak ve Suriye dışında resmi olarak ilan ettiği, Libya, Mısır, Cezayir, Suudi Arabistan, Yemen, Afganistan, Nijerya, Somali, Pakistan, Hindistan, Filipinler, Çeçenistan, Mali, Nijer, Çad, Kamerun, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mozambik ve Türkiye içindeki sözde vilayetlerinin yanı sıra gayri resmi olarak Bangladeş ve Tunus’ta kurduğu vilayetleri vardır. Bu büyüme, IŞİD’in hilafet kurma fikrine adanmışlığının dünya çapında gruba bir ün kazandırdığının altını çizmektedir.
IŞİD’in küresel çapta eriştiği bu ideolojik nüfuz, grubun 2013-2016 arasında Irak ve Suriye’de daha sonra da Libya, Sina, Nijerya, Mali, Afganistan ve Filipinler gibi cephelerde savaşmak üzere binlerce yabancı savaşçıyı nasıl kendi safına çekebildiğini de açıklayıcı mahiyettedir.
Sonuç olarak, Bağdadi’nin ölümünün IŞİD’e organizasyonel manada kısa dönemde büyük bir darbe vurmasını beklemek doğru olmayacaktır.
Grubun 2007-2009 arasındaki dönemde edindiği tecrübeler üzerinden toprak kaybı halinde nasıl hayatta kalınacağına dair bir plan üretmeyi başarması göz önüne alındığında bu varsayımın gerçek olması ihtimali daha da artar.
IŞİD’in Irak ve Suriye sınırları içindeki çekirdek yapılanması, buradaki toprakların neredeyse tamamının kaybedilmiş olmasına rağmen, aşiret ayaklanmaları ve ABD’nin asker sayısını arttırmasının ardından yavaş yavaş toplanan Irak İslam Devleti örgütüne nazaran çok daha güçlü olduğu için IŞİD’in Bağdadi’nin ölümü ile birlikte gelen krizden sağ çıkması neredeyse kesindir.
Gerçekten de bakıldığında, Bağdadi 2010 yılında liderlik makamına geldiğinde grubun lider kadrosu dışında onun kim olduğunu bilen dahi yoktu. Irak İslam Devleti’nin medyası lideri yerine daha çok sıradan savaşçıları, vasat örgüt mensuplarını, örgüt kontrolündeki bölgelerde günlük yaşamın nasıl olduğunu anlatan materyalleri ön plana çıkardı.
Bu yüzden, IŞİD’in bir sonraki lideri de yine görece bilinmeyen bir figür olsa dahi bu grubun etkinliğini köreltmeyecektir. IŞİD’in bir diğer avantajı da örgütün Irak ve Suriye içindeki doğal varlığının El Kaide’nin Afganistan ve Pakistan’da en etkili olduğu noktalardaki varlığından daha ağır olmasıdır.
Bu IŞİD’in gelecekte yeni liderler üretmek ve savaşçı devşirmek için Afganistan ve Pakistan’da bir yabancı olarak bulunan El Kaide liderliğinin erişimindeki potansiyelden çok daha fazlasına sahip olduğu manasına gelmektedir.
Ancak, IŞİD ve örgütün yeni lideri için gelecek neler getirirse getirsin, Ebubekir el Bağdadi’nin mirası gün gibi ortadadır. Kendisi Abdullah Azzam, Usame bin Ladin ve Ebu Musab el-Zerkavi gibi isimlerin yanında adını cihat akımının “Rushmore Dağı’na” (ABD’li başkanlar George Washington, Thomas Jefferson, Theodore Roosevelt ve Abraham Lincoln’ün devasa siluetlerinin dikildiği dağ) kazımıştır.
Aaron Y. Zelin tarafından Foreign Policy için kaleme alınan bu yazı Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Yazıda yer alan ifadeler Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.