Muhammed Amin

Muhammed Amin

Araplar ve bir İsrail-İran savaşı

Araplar ve bir İsrail-İran savaşı

Londra'daki Kings Kolejinde Savaş Araştırmaları Profesörü olan Lawrence Freedman, önceleri Times'da yazdığı bir makalede Tahran ve Tel Aviv'in Suriye'de birbirlerine karşılıklı ateş açtıklarını ancak ikisinin de Esed'in iktidarında ortak çıkarları olduğunu kabul ettiklerini söylemişti. Ayrıca Tel Aviv ve Tahran arasında çatışmalar devam edecek olsa da ikisi arasında kapsamlı bir savaşın olmayacağına, oyunu geçerli olan kuralına göre oynamaya devam edeceklerine inandığını da belirtti. Geçen haftaki çatışmalara rağmen iki tarafın da bu çatışma alanını genişletmeye olan isteksizliklerini açıklamaları gibi bu analizi destekleyecek bir çok kanıt var. 

İki ülkenin de çıkacak bir savaşın tehlikelerinin ve kapsamının kontrol edilemeyeceğinin farkında olması gibi çeşitli nedenlerden dolayı ufukta İran-İsrail savaşı gözükmüyor. Buna ek olarak yıllardır Suriye'de devam eden vekalet savaşlarının, amaçlarına ulaşmak için mükemmel bir ekonomik yol olduğunu düşünüyorlar. Şu anda bölgedeki bu çılgın savaşın bedelini İranlılar veya İsrailliler değil; Suriyeliler, Lübnanlılar ve Yemenliler ödüyor. Herkes bizim Arap arenamızda kavga ediyor ve kurbanlar da Arap.

Belki de İran ve İsrail'in Suriye topraklarındaki çatışmalarının doğası hakkında kısa bir okuma yapıldığında iki tarafın da dolaylı çatışmalara devam etmekte kararlı olduğu anlaşılacaktır. Lieberman'ın İsrail'in savaşın kapsamını genişletmeye olan isteksizliğini açıklaması, İsrail'in tam ölçekli bir savaşın tehlikesinin farkında olduğunu gösteriyor. Bunun yanı sıra Tahran'ın İsrail hedeflerine yönelik sınırlı saldırıları ve dikkatli olması İran'ın da böyle bir savaşı istemediğini gösteriyor. 

Bazı Arap ülkelerinin ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilme kararını memnuniyetle karşılamış olması, gerçek bir cehaleti ve yeni ABD politikasını anlamadaki yetersizliği yansıtıyor. Aynı zamanda bu ülkelerin geçmişin hatalarını tekrar ettiğini gösteriyor. Bölgedeki tüm değişikliklere rağmen, Washington ve Tel Aviv’in sadece bu ülkeler adına Tahran’a savaş açmayacağını henüz fark etmemişler.

Bugünkü ABD yaklaşımı eski Başkan Obama'nın oluşturduğu yönde ilerliyor. Bu yaklaşım “bölgeden kademeli olarak çekilme stratejisi”dir ve bu nedenle Obama'yı lanetleyen ancak Trump'ı ve füzelerini öven herkes yeniden düşünmelidir. Trump'ı füzelerini fırlattıktan birkaç gün sonra Suriye'den çekilme kararı aldığını gördük. Ayrıca Kuzey Kore Başkanını tehdit eden Trump daha sonra aynı başkanı öven bir tweet attı ve buluşacakları günü hevesle bekliyor. Körfez ülkeleri nükleer anlaşmadan çekilmesine rağmen Trump'ın İran'ı işgal etmeyeceğini ve hükümetini devirmeyeceğini fark etmesi gerekiyor; bunlar hayali düşünceler. Buna karşın Washington bölgede kışkırtıcı bir rol üstlenecek ve silahlarını hesaplanmamış bir maceraya atılacak olan Riyad yönetimi ile yeni müttefiklerine satacak ki bunun fiyatı da bölgedeki ülkeler ve insanları tarafından ödenecek. Bu ise Arap Körfezinin çıkarına olmayacaktır. 

"Neo-Siyonistlerin" beynimizi yıkayıp İsrail'in bir işgal devleti ve soykırımcı bir devlet olmadığına ikna etmesine izin vermemeli ve bölgedeki İran tehdidine karşı birlik olmalıyız. Siyonistlerin bu ilk devletinin Arapların başarısızlığı, zayıflığı ve gizli anlaşmalar sonucu kurulduğunu hatırlamalıyız. Tel Aviv bugün bölgeyi domine etmekte ve bu Arap zayıflığının sonucu olarak ikinci devletlerini kurmakta. 

Öte yandan bu, bugün Arap topraklarını işgal eden, mezhepçi milisleri kullanan ve tiran rejimleri destekleyen İran'ın işgalini kabul edeceğimiz manasına gelmez. İran, Bağdat, Şam ve San'a'yı domine etti ve böylece Arap halkının bunun Siyonist projeye karşı bir müttefiklik olduğunu anlamasını zorlaştırdı. Suriye, Irak ve Yemen'de döktüğü kanlar İran'a sempati duyulmasını çok zor hale getiriyor. 

Yukarıdakilerin hepsine rağmen, Arapların Trump'ın kibirli ve cahil hareketlerini hoş karşılaması yerine, Arap-İran diyaloğu başlamalı ve bölgede yeni başlayacak feci savaşlardan kaçınılmalı. Ayrıca güvenlik ve istikrar getirmeyecek olan savaşlar için halkın kaynaklarının tüketilmesi de durdurulmalı. Tahminler Riyad'ın Yemen'deki savaşa 700 milyar dolar harcadığını gösteriyor, peki Riyad ve Araplar bu çılgın savaşa daha ne kadar para harcayacak? Asıl soru, harcama yapmak için hala maddi kaynaklar olacak mı? Aklın sesi ortaya çıkmalı, Körfez ülkeleri sorunlarını kendi içlerinde çözmeli ve safları birleştirip Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi'ni yeniden inşa etmeliler. Ayrıca kapsamlı Arap kurumlarından geriye her ne kaldıysa yeniden canlandırmak için Arap Birliği üzerinde reform yapmalılar. İran'ın genişlemeci politikası bölgeye sızmayı ve Pers İmparatorluğunu yeniden canlandırmayı hedeflerken, bunu gerçekleştirmek için de herhangi bir güç kullanmaktan çekinmiyor iken herhangi bir Arap projesinin olmaması İran'a bu politikası için kapıyı aralayan sebeplerden bir tanesidir. 

Ayrıca açık seçeneklerin mevcut olmasıyla birlikte işgalci İsrail ile müttefik olmanın hayatta kalmanın panzehiri olduğuna inanmak yanlış bir değerlendirmedir. Bu seçeneklere, Arapların düşünme şeklini değiştirmesi ve tüm kartların ABD'nin elinde olduğu inancı üzerine kurulu Enver Sedat stratejisinden vazgeçmesi ile ulaşılabilir.

Çeviri: Mepa News

Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 6397 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Muhammed Amin Arşivi