Dünya Gazze'deki katliama seyirci kalamaz
Bu satırların kaleme alındığı dakikalarda bir açıklama yapan İsrail, BM’ye verdiği bildiriyle Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki en büyük yerleşim merkezinin de aralarında bulunduğu bölgede yaşayan bir milyondan fazla Gazzelinin evlerini derhal terk etmesini talep etti. Bir milyonu bırakın Gazze içinde 100 bin veya 10 bin kişinin bile gidebileceği bir yer yok.
Bir milyon insanın sadece 24 saat içinde tahliye edilmesi hukuka ve insan onuruna sığmadığı gibi zaten imkânsızdır.
Bir başka deyişle İsrail, 1948’deki Nekbe’den bu yana görmediğimiz ölçekte bir savaş suçu işlemekle insanları tehdit etti.
Tüm bu tehditler büyük ihtimalle sadece lafta kalacak. İsrail günün sonunda Gazze’yi karadan işgal etmekten vazgeçebilir ve bir milyon insan evlerini da evlerini terk etmek zorunda kalmaz. Tabi bu durum Gazze’de son günlerde aralıksız devam eden İsrail hava kuvvetlerinin bombardımanı neticesinde evleri yıkılıp sokakta kalan 500 bin insan için geçerli değil, onlar için artık iş işten geçti.
Karanlık günlerden geçmekteyiz. Geçtiğimiz cumartesi uyandıklarında yıllardır keyfini sürdükleri dünya konseptinin bir anda yıkıldığını fark eden İsrailliler gerçekten karanlık günlerden geçiyor.
İsrailliler, ordularının bir dev olduğuna, dünyanın en güçlüsü olduklarına ve inşası için 1 milyar dolar civarı bir para harcadıkları Gazze’yi çevreleyen bariyerlerin ülkenin güneyindeki vatandaşları güvende tutacağına inanmışlardı.
Ellerindeki dünyanın en gelişmiş istihbarat sisteminin her şeyi bildiğini, duyduğunu ve gördüğünü sandılar. Dünyanın yarısına ihraç ettikleri “mucizevi” teknolojik bir askeri teknolojiye sahip olan İsrail ordusu bünyesindeki hepsi doğuştan birer dahi olan gezegenin en seçkin askerlerinden müteşekkil “Unit 8200” gibi kimse tarafından baskına uğratılması imkânsız eşsiz birliklere güvenleri tamdı.
Gerçekler farklı
Gazze’yi dünyadan ayıran tel örgüler eski püskü bir traktör tarafından yıkılınca İsraillilerin bu özgüveni de yerle bir oldu. Meğerse İsrail istihbaratının bir yıldan uzun sürede planlanan devasa bir operasyondan hiç haberi bile olmamış. Hamas’ın girdiği noktalara ordu ancak saatler sonra gelebildi.
Meğerse her şeye kadir olduğunu sanan İsrail o kadar güçlü değilmiş. Ordusu vatandaşlarının güvenliğini garanti edebilecek kadar kuvvetli değilmiş. Gelinen noktada akıllardaki en önemli soru şudur; İsrail devleti, sırtını askeri gücüne dayayarak sonsuza kadar sadece kılıç ile hükmedemeyeceği dersini almış mıdır?
İsrail ordusunda görevli askerlerin yarısı, işgal altındaki Batı Şeria’daki yerleşimcileri ve her gün işledikleri cürümleri korumakla vazifelidir. İsrail meclisinin aşırıcı mensupları tarafından Nablus civarındaki Huvara’da Sukkot bayramı kutlamaları çerçevesinde düzenlenen bir “intikam festivalinin” güvenliğini sağlamak için Gazze sınırındaki taburlardan bazıları bölgeye getirilmişti.
Filistinlilere ait bir kentte yolun ortasına oturup eski ayinlerde kullanılan palmiye yaprakları gibi sağa sola sallandıkları görüntüler, son dönemin en garip hadiselerinden biriydi. Bu gariplik bir süre sonra felakete dönüştü: Bu yerleşimciler "istediğimiz suçu işleriz bize kimse dokunamaz" diyebilsin diye bölgeye getirilen askerlerin aslında Hamas saldırısı başladığında ülkenin güneyindeki vatandaşları koruması gerekiyordu.
İsrail, geçtiğimiz cumartesi günü farklı bir gerçekliğe uyandı. Tanık oldukları gerçekler nihayet devletin kibrini ve rahatlığını yırtıp atması gereken türdendi. Yaşananlar bir kez daha gösterdi ki iki milyondan fazla insanı devasa bir kafese tıkıp üç milyon insanı da asker çizmelerinin altında yaşamaya zorlayıp bunu hiçbir sonuca katlanmadan yapmak imkânsız bir iştir.
Ne de olsa her şeyin bir bedeli vardır. Geçtiğimiz cumartesi günü İsrail dehşet üstüne dehşetle uyandı.
Afalladılar ve intikam istediler. Bu dilekleri yerine geldi. Ben bu satırları yazarken, Gazze nüfusunun tamamı daha önceden şahit olmadıkları kadar dehşet, zulüm ve şiddetin potansiyel birer kurbanı ilan edildi.
Nekbe travması
Gazze’deki binlerce ve hatta on binlerce Filistinlinin artık sadece birkaç günlük ömrü kaldı. Evleri, hayatları ve dünyaları yerle bir edildi ve edilmeye devam edecek.
Bugün evlerini tahliye etmek zorunda bırakılanlar, 1948 yılında ana babalarının, ninelerinin ve dedelerinin öz vatanlarındaki yüzlerce köyden bir daha dönememek üzere nasıl çıkartıldığını bir kez daha hatırladı. Nekbe travması, Gazzeliler için tüm ihtişamıyla yeniden uyandı.
İsrail devleti bugün dünyanın birçok noktasından kendilerine gönderilen sempati ve birlik mesajlarını yanlış yorumlamamalıdır.
Uluslararası toplum İsrail’in, kaçabileceği veya saklanabileceği bir yeri, çocuklarını kurtarabilmek için bir umudu kalmamış iki milyon biçare insanı ezip Gazze’de istediği gibi at koşturmasına izin vermeyecektir.
Bu insanların ne hastalarına bakacak hastaneleri ne de paramparça olmuş ruhlarını iyileştirebilecek bir yerleri var. Sırf Hamas, kontrolü altındaki insanların bu ihtiyaçlarını gidermediği için İsrail’in üzerindeki sorumluluk kalkmış sayılamaz.
Sorumluluğun çoğu artık uluslararası toplumun üzerindedir. Üst düzey Amerikalı ve Avrupalı yetkililer tarafından gerçekleştirilen ziyaretler veya ABD Başkanı Joe Biden’ın büyük yankı uyandıran empati dolu konuşması bizleri yanıltmamalı.
İnsani nedenlerden ötürü gösterilen dostane empati gayet anlaşılabilir bir durum olsa da İsrail’in vereceği cevabın makul sınırlar dışına taşması mutlaka engellenmelidir.
Yazımı kaleme alırken, Gazze’nin güneyindeki Refah’ta yaşayan birisi beni arayarak durumla alakalı bir yazdığı bir makaleyi çalıştığım gazete olan Haaretz’e iletmemi rica etti. "Birkaç saat sonra hala hayatta olur muyum bilmiyorum. Şu anda Gazze’deki kimse bir saat daha yaşayıp yaşamayacağını bilmiyor – lütfen makaleyi ben ölsem dahi yayımlat."
Bir noktadan sonra edilen bu zulüm durdurulmalıdır ki bu nokta çok yakındır.
Gideon Levy tarafından kaleme alınan ve Middle East Eye'da yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.