Muhammed bin Selman Cemal Kaşıkçı'yı susturmak istiyor
Kraliyet Ailesinden Sürgüne: Muhammed bin Selman, Cemal Kaşıkçı’yı Susturmak İstiyor
Suudilerin veliaht prensi ve etrafındakiler Kaşıkçı’nın dürüst olmasını, inandıklarını korkmadan dile getirmesini ve satın alınamaz oluşunu kaldıramadı.
Cemal Kaşıkçı benim bir arkadaşımdır. Dolayısıyla burada yazacaklarım objektif olmayabilir.
Riyad’da gücü ele geçiren veliaht prens Muhammed bin Selman (MBS) ve çevresindekilerin kurduğu yeni “rejim” ile yaşadığı fikir ayrılıklarından sonra yaptığımız sohbetlerimizde Kaşıkçı, “Suudi muhalif” etiketinin üzerine yapıştırılmasından özellikle kaçındı. Kendisini sadık, devletin bir evladı, bir gazeteci ve çok yakın zamana kadar kraliyet ailesinin iç halkasının bir parçası olan ve onlarla bazen seyahatlere çıkan tecrübeli bir dış politika uzmanı olarak tanımlardı.
Tükenmeyen Düşmanlık
Kaşıkçı’nın kaç defa Suud Krallığını eleştiren Batılı liberallere tepki olarak bulunduğu ortamı terkettiği örneklerden burada alıntı yapabilirim. -En azından ilk başlarda- Yemen’e Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılan operasyonları destekledi. O zamanlar birçok Sünni Arap analizci gibi İran’ın Sünni Arap dünyasına ellerini uzattığını ve Suudi Arabistan’ın karşı koyma vaktinin geldiğini düşündü.
İdamı savundu. -Suç işledikleri sabit olduğuna inandığı- yozlaşmış idarecilere yapılan operasyonları destekledi. Suudi Arabistan’ın petrol üzerine kurulu ekonomisinin, farklı alanlara açılma ve özelleştirme girişimlerini destekledi.
Ancak Kaşıkçı’nın, ne Muhammed bin Selman ne de çevresindekiler tarafından kabul edilemeyecek ve hatta onların tükenmeyen düşmanlığına neden olacak bir özelliği vardı. Kaşıkçı dürüsttü ve parayla satın alınamazdı. İnandığı neyse onu açık ve anlaşılır bir üslupla söylerdi.
Kaşıkçı’ya göre krallığın 21.yy’da izlemesi gereken tek bir yol vardı. Anayasal monarşinin yavaş bir şekilde geri çekilerek, aynı hızda demokrasiye müsaade edilmesi.
Veliaht prensin kendi kibrini yatıştırmak için çöle kurmayı planladığı -boş kalacak- şehirler yüzünden eninde sonunda krallığı iflasa sürükleyeceğinden korkuyordu. MBS’nin gençler arasında popüler olduğunu gerçeğini o da görmüştü ancak bunun gençlerin cüzdanlarına el uzatıldığı anda biteceğini de biliyordu. Suudi Arabistan’dan yüklü miktarda paranın yurt dışına kaçtığını gösteren raporlara dikkat çekti.
Pervasız Veliaht Prens
Kaşıkçı’nın ülkesini eleştirme tarzı çok inceydi ve sadece bu yüzden ben kendisini gerçek bir reformcu ve demokrat olarak görüyordum. Kendisinin ben bu yazıyı kaleme alırken 24 saatten uzun süredir İstanbul’daki Suudi Arabistan elçiliğinde göz altında tutuluyor olması, Riyad’da sahneyi elinde tutanların karakterlerini ve niyetlerini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu alıkoyma olayı, New York Times’tan Thomas Friedman ile Cemal’in arkadaşı olan Washington Post’tan David Ignatius’a büyük paralar verilip ısmarlama haberlerle gerçekleştirilen ve MBS’nin bir reformcu olarak gösterilmeye çalışıldığı “dışarıya güzel görünme” operasyonunun ilüzyon etkisini silip atmıştır. Ignatius, MBS’nin ülkesine “şok terapisi” uyguladığını yazmıştı. Ben o zamanlar bu yazının ülkede “lobotomi (beyin ameliyatı)” yapılacağının sinyallerini verdiğini görememişim.
Muhammed bin Selman gerçekten şok veriyor ama kendisi terapist falan değil. Kincidir. Asla affetmez ve de inanılmaz şekilde bencildir. Diğer ülkelerin bağımsızlığına, toprağına, mahkemelerine veya medyasına kesinlikle saygı duymaz. Pervasızdır. Kaşıkçı gibi bir ismi Türkiye topraklarında İstanbul’un ortasında alıkoymaya kalkması, Suudi veliahat prensinin ve etrafındakilerin ne kadar kıt kafalı olduğunun adeta bir ispatıdır.
Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilşkiler 2 yıl önce darbe girişiminin ardından gittikçe kötüleşdi. Suud devletinin medya kanallarının darbe gecesi kimin tarafında olduğuna hepimiz şahit olduk. Konu ile alakalı en ince detaylara verildi ve o gece bütün yorumcular sanki ağız birliği yapmışçasına Recep Tayyip Erdoğan’ın ya öldüğünü ya da ülke dışına kaçtığını söylediler.
Erdoğan’ın o gecenin sabahına canlı çıkması, Riyad için çok ama çok kötü bir haber oldu.
Suudi devlet medya kanallarının, darbenin başarısız olduğunu anlaması tam 16 saat sürdü ve sonunda şu açıklamayı yaptılar; “ Recep Tayyip Erdoğan hazretleri ve seçilmiş hükümeti liderliğinde, anasayal meşruiyete uygun bir şekilde Türk halkının iradesi sonucu herşeyin normale dönmesi krallık tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.”
Hassas bir dönem
Bütün bunların hatırları özellikle Tayyip Erdoğan’ın hafızasında hala taptaze duruyor. Muhammed bin Selman’ın Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerini tamamen mahvedecek bir şekilde, yüksek profilli bir gazeteciyi Erdoğan’ın kendi “çöplüğünde” alıkoyması, krallığın bir sonraki yöneticisinin ne denli dengesiz olduğunu gösteren bir başka örnektir.
Riyad çok iyi biliyor ki, geçtiğimiz gün sona eren cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışan Iraklı siyasiyelere çoğunu nakit şekilde verdiği 300 milyon doların karşılığında hiç bir şey alamadı. Türkiye ile İran’ın Irak’taki Sünni bölgelerde yeni bir güvenlik nizamı kurulması adına yüksek seviyede görüştüklerini de biliyorlar.
Bugün, uzun yıllardan sonra ilk defa Irak’taki Şii gruplar arasında ciddi bir ayrışma yaşanmaktadır. Bu yüzden tamamen mezhepçi çizgilerde olmayan bir siyasi anlaşma ortamının Irak’a gelmesi ihtimali her zamankinden daha fazladır. Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri hassas bir dönemden geçmektedir. Riyad’ın, İstanbul’da eline yüzüne bulaştırdığı ve resmen Türklerin gözüne sokarak yaptığı böylesine bir operasyon ülkenin yararına değildir.
Türk istihbaratı Kaşıkçı’nın hala eliçilik binasında olduğunu düşünüyor ve binanın etrafını sarmış durumdalar. Türkiye’nin Kaşıkçı’nın güvenli bir şekilde serbest bırakılmasını sağlaması, bir insanın kaderinden ve iki ülke arasındaki mahvolmuş ilişkilerden çok daha mühim sebeplerden dolayı elzemdir.
Türkiye: Sığınılacak bir liman
Milyonlarca Suriyeli göçmene ev sahipliği yapmasının yanı sıra, Türkiye’de Arap dünyasının her yerinden siyasi nedenlerle sürgün edilmiş birçok insan ikamet etmektedir.
Laik ve İslamcı Mısırlı muhalif lider kadronun neredeyse hepsi İstanbul’da kalıyor. İngiltere vatandaşı militanlar İstanbul’da hapiste tutuluyor. Demek istediğim, İstanbul’da çok şey oluyor ve bu durumdan memnun olan Batılı devletlerin sayısı çok fazladır.
Türkiye’nin kendi topraklarında yabancı devletlere insanları kaçırmasına izin vermesi halinde, kendi iç güvenliği de hızlı bir şekilde zarar görecektir. Ayrıca, Sünni dünyasının gözünde elde ettiği “sığınılacak bir liman” özelliğini de kaybederek büyük bir kozdan mahrum kalacaktır.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el Cubeyr’e, ABD’de oturma izni olan ve Washington Post’ta köşe yazarlığı yapan Kaşıkçı hususunda ne büyüklükte bir baskı uygulayacağı ise henüz belli değil ancak şu anda Beyaz Saray yönetiminin ne Washington Post’u ne de basın özgürlüğünü pek umursamadığını hatırlatmak gerekir.
Trump, son dönemde Kral Selman’ı şimdiye kadar ödediğinden daha fazla para ödemesi için düzenli bir şekilde aşağılıyor ve ona hakaretler ediyor.
Suudi Arabistan rejimi Trump’un bu hakaretlerini yutmak zorunda kalıyor. Artık başka çaresi kalmadığını bildiği için kendilerinin dahi “2. Sınıf Devlet” olarak tanımladıkları Kanada gibi ülkelerin kapısını çalıyorlar.
Kaşıkçı, Suudileri Trump ile yatağa girmenin tehlikeleri hususunda uyaran ilk isimdi.
Hatta, geçtiğimiz Mayıs ayında gerçekleştirilen Arap İslami Amerikan Zirvesi'nde yüklü miktardaki silah alımının ilan edilmesinden çok önceden Suudi rejimi ile arasının açılmasının asıl sebebi de buydu.
Riyad yönetimi Kaşıkçı’nın uyarılarını dikkate almak istese dahi artık geri dönemeyeceği bir noktada olduğunu için, onu dinlemek yerine susturmak için böylesine acınası bir yola başvurdu.
Suudi Arabistan rejiminin başarılı olmasına izin verilmemesi için çok fazla meşru sebep vardır.
Middle East Eye için kaleme alınan bu analiz Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. Analizde yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve kurumumuzun editöryel politikasını yansıtmayabilir.