Rusya Ukrayna'da işgal ettiği bölgeleri ilhaka hazırlanıyor
Rusya’nın Ukrayna işgalinin üçüncü ayını doldurduğu bugünlerde Moskova’nın stratejisinde önemli bir değişiklik yaşanıyor olabilir fakat bu askeri bir değişiklik değil: Rusya hala Ukrayna’nın doğusundaki kontrol alanını genişletmeye yönelik önceliğine sadık ancak Rusya’nın sadece Ukrayna’da değil tüm eski Sovyet topraklarındaki sözde “koparılmış bölgelerde” izlediği siyasi strateji değişiyor olabilir.
Alınan duyumlara göre Ukrayna’nın doğusundaki Rus işgali altındaki topraklardan Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesine kadar Moskova taraftarı koparılmış bölgeler yakın zamanda Rusya tarafından resmi olarak ilhak edilebilir. Ukraynalı yetkililer, Mariupol, Herson ve Ruslar tarafından işgal edilen diğer şehirlerin eylül ayına kadar halk referandumları düzenleyerek Rusya’ya katılmak için hamle yapacağını ifade etmektedir. Amerikalı yetkililer ise bu işin eylül ayından bile yakın bir tarihte gerçekleşeceğini düşünmektedir. Buna ilaveten, Güney Osetya Başkanı Anatoly Bibilov 13 Mayıs’ta imzaladığı başkanlık emri gereği 17 Temmuz tarihinde Rusya’ya katılmak üzere halk oylaması gerçekleştirileceğini duyurdu.
Rusya'dan bağımsızlaşan devletler
Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından başlayan yeni dönemde bağımsızlık ilan eden Belarus, Ermenistan ve birçok Orta Asya devleti dış politikalarını Moskova’daki yönetime göre belirlemeye devam etmeyi seçti. Ukrayna, Gürcistan ve Moldova gibi bazı diğer devletler ise Rusya’dan tamamen bağımsız olmak için farklı bir yol izlemeyi seçerek bir süre sonra yüzlerini daha Batıya doğru çevirdi.
Rusya’dan bağımsız olmayı arzulayan bu devletlerin en büyük sorunu yeni çizilen ulus devletlerinin sınırları içinde kalan ancak bu yeni otoritenin kontrolü altına girmek istemeyen ve hala Moskova’nın yanında olmayı tercih eden yerel topluluklardı. Özerklik ve dış politika istikameti hususlarında Sovyetlerin son dönemi ile Sovyetler sonrası dönemin ilk yıllarında yükselen gerilimler 90’lı yıllarda silahlı çatışmalara dönüştü ve sonuç olarak Moldova’daki Transinistriya, Gürcistan’daki Abhazya ve Güney Osetya ile 2014 yılında da Ukrayna’daki Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti gibi küçük ölçekli devletçikler zuhur etti. Bu ayrılıkçı yönetimlerin her biri Rusya tarafından hem askeri hem de ekonomik olarak desteklendi.
Rusya’nın bu yönetimleri ilhak etmeden oldukları gibi desteklemesi için iki ana nedeni vardı. Bu nedenlerin ilki Rusların, her ne kadar yüzlerini artık Batıya dönmüş olsalar da Ukrayna, Gürcistan ve Moldova devletleri üzerinde baskı yaratmak için kullanabileceği fiziki üslere erişim sağlamaktı. İkincisi ise bu devletlerin Avrupa Birliği veye NATO’ya katılma uğraşlarının kuyusunu kazmaktı. Bu stratejinin tek istisnası 2014’de Rusya tarafından resmi olarak ilhak edilen Kırım oldu. Kremlin’in Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı devletleri desteklemesine rağmen hala Rusların Karadeniz Filosunun ana üssü Sivastopol’daki varlığına hakkında bir şey yapılamaması bu ilhak kararını son derece kolaylaştırdı.
Rusya mevzubahis ayrılıkçı bölgelerin bu muğlak vaziyetini Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın batı yanlısı hükümetleri ve bizzat Batılı devletlere karşı bir koz olarak kullandı. Bu durum, tıpkı Rusya’nın bir yandan Batı ile her ne kadar gergin de olsa işe yarayan bir ilişkiyi devam ettirirken diğer yandan AB ve NATO’nın genişlemesini engellemeye çalışması gibi Moskova’nın bu ülkelerde Batıya bir denge unsuru olarak Rus nüfuzunun muhafaza edilmesi stratejisi açısından gayet verimliydi. Rusya, ayrılıkçı hareketlerin kontrolündeki bu toprakları resmi olarak ilhak etmeyerek bir yandan ekonomik yaptırımlar ve siyasi arenada yalnız bırakılma gibi yan bedelleri düşürürken aynı zamanda eski Sovyetler Birliği topraklarında kendine sağlam zeminler yarattı.
Ukrayna işgali ve sonrası
Fakat Rusya’nın 24 Şubat tarihinde Ukrayna’ya yönelik başlattığı tam teşekküllü işgal harekâtı ve bu harekatın düşündüklerinden daha uzun sürmesi sonrası Moskova’nın ayrılıkçı bölgeleri şimdilik olduğu gibi bırakma stratejisi devam ettirilebilirliğini yitirdi. Kremlin’in Batı ile arasında kurduğu ve işe yarayan ilişkisi yok oldu ve Rusya tarihinde hiç görmediği kadar ağır ABD ve AB yaptırımları ile karşı karşıya kaldı. Gelinen noktada Ukrayna, Moldova ve Gürcistan benzeri devletlerin yönetimlerinin Moskova ile dengeli bir ilişki yürütmesi gerçekçi bir yaklaşım olmaktan çıktı.
Bu bağlamdan bakıldığında Donetsk, Luhansk, Güney Osetya ve kısa süre önce işgal edilen Herson ve etrafındaki bölgelerin Rusya tarafından ilhak edileceğine dair artan dedikodular ciddiye alınmalıdır. Rusya’nın Ukrayna işgalinin hemen öncesinde Donetsk ve Luhansk’ı bağımsız birer devlet olarak tanımasının ardında işte tam olarak bu mesaj vardı yani Moskova artık halihazırdaki siyasi statükodan memnun değil ve Minsk toplantıları benzeri pazarlık platformları gelinen noktada artık Kremlin tarafından işe yaraması olası faaliyetler olmaktan çıktı. Rusya’nın Ukrayna sınırları içindeki bu iki devletçiği ve diğer toprakları ilhak etmesi sadece Moskova’nın ayrılıkçı bölgeler stratejisinin değil aynı zamanda Batı ve eski Sovyet topraklarındaki Batı yanlısı devletler ile iş yapma stilinin de artık eskisi gibi olmayacağı anlamına gelecektir.
Bu hamle Rusya’nın bu çatışmaların diplomatik yollardan çözülmesi hususunda ciddi olmadığı ve hem Ukrayna’daki savaşın hem de Moskova ile Batı arasındaki uçurumun uzayacağı sinyalini verecektir. Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrei Rudenko’nun 17 Mayıs tarihinde kullandığı “Rusya’nın Doğuya yönelerek potansiyel dolu pazarlara doğru radikal bir dönüş yapmak için önünde fırsat olduğu” ifadeleri ile vurguladığı Moskova’nın Batı ile olan ekonomik ilişkilerini başta Çin olmak üzere Asyalı devletlere kaydırma planları bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Rusya'nın şartları
Rusya tabi ki hemen yarın bütün bu devletçikleri ilhak etmeyecektir. Bu ayrılıkçı bölgelerin Moskova’nın dikkate alması gereken kendilerine has yerel şartları mevcuttur. Mesela, Güney Osetya’da ilhak hususunda daha ihtiyatlı bir ismin liderlik koltuğuna oturması olasılığı bu meselelerden bir tanesidir. Ayrıca Rusya ilhak hamlesinden önce Ukrayna’daki çatışma hatlarının daha belirgin şekilde dengeye oturmasını beklemek isteyebilir.
Fakat Rusya’ya yönelik Batılı baskısının uzunca bir süre devam edeceği ve NATO’nun Finlandiya ve İsveç’i de içine alacak şekilde büyüyeceği göz önüne alındığında Moskova büyük ihtimalle söz konusu devletçikler üzerindeki nüfuzu ve siyasi kontrolünün artık üstü kapalı olmasına gerek olmadığı sonucuna varabilir. Olası bir ilhak hamlesinin siyasi açıdan beraberinde getireceği bedel Ukrayna işgalinin ardından geçmişe nazaran azaldığı için Rus Başkan Vladimir Putin harekete geçmenin faydalarının hiçbir şey yapmadan durmanın faydalarından daha fazla olduğuna kanaat getirebilir.
Kremlin’in umduğu gibi Ukrayna’da hızlı ve kesin bir zafer elde edemediği için Putin’in dünyaya bir Rus zaferi olarak gösterebileceği ve Rus halkına da hala güçlü olduğu ve nüfuzlu olduğu mesajını verebileceği bir şeylere ihtiyacı vardır. Teknik olarak Batı dünyasının nüfuz alanından toprak alınması bu açıdan mükemmel bir fırsattır.
Ancak bu ilhak hamlesi beraberinde Rusya’nın nakit sıkıntısı çektiği ve en yakın müttefiklerinden dahi istediği desteği alamadığı bir dönemde Moskova yönetimine yeni yükler ve beklenmedik komplikasyonlar getirebilir.
Putin’in ilhak kararı alıp almaması Rusya’nın politika açısından hem bölge hem de Batı dünyasının tümü ile alakalı bugünden itibaren nasıl bir istikamette yol alacağının anahtar bir göstergesi ve adeta “rüzgâr gülü” olacaktır.
Eugene Chausovsky tarafından kaleme alınan ve Foreign Policy'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir. Değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.