Selim Demir

Selim Demir

Gazze'de 'İsrail'in çekildiğine' dair algının kime ne faydası var?

Gazze'de 'İsrail'in çekildiğine' dair algının kime ne faydası var?

Genel olarak Filistin'de, hususen ise Gazze Şeridi'nde yaşanan savaşı uzun yıllardır takip etmeye gayret gösteriyorum.

Bu doğrultuda 7 Ekim'den beridir süren çatışmaları da özel bir dikkatle takip etmeye çalıştım. Gerek İsrail'in sahadaki bombardıman ve katliamlarını gerekse 27 Ekim'de başlatılan kara işgalini gün be gün izledim.

Bu minvalde bölgede yaşanan gelişmelere dair bazı noktaları açıklığa kavuşturmanın gerekliliğe inanıyorum.

Direnişin hakkını vermek

Öncelikle Gazze Şeridi'nde başta Kassam Tugayları olmak üzere Filistinli direniş gruplarının tamamının büyük bir iş çıkarmakta olduğunu vurgulamak gerekir. Çatışmalar 100 günden fazla süredir devam etmesine rağmen direniş grupları halen İsrail işgal güçlerine karşı koymaya, Yahudi yerleşim yerlerini roketlerle hedef almaya devam ediyor. Her ne kadar İsrail'in saldırıları sebebiyle direniş darbe alsa da İsrail işgaline karşı taviz vermedi ve elinden gelen bütün imkanlarla savaşmayı sürdürdü. Direnişin şu anda dünyanın en büyük askeri güçlerinin aktif olarak desteklediği ve silahlandırdığı nükleer silah sahibi bir orduya karşı savaştığı gerçeğini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Güçler arası bu orantısızlık Filistinli grupların direnişini daha da anlamlı hale getiriyor.

Gerilla mücadelesi

Vurgulamamız gereken ikinci nokta, devam eden savaşın konvansiyonel bir cephe savaşı değil temel anlamıyla bir gerilla mücadelesi olduğudur. Gerilla savaşında ise sürekli karşımıza çıkan temel kaide şudur: "Gerilla kaybetmezse kazanır, düzenli ordu kazanmazsa kaybeder." Bunun anlamı gerillanın amacının yok olmamak, düzenli ordunun amacının yok etmek olduğudur. Gazze'deki savaş özelinde da kağıt üzerinde denebilir ki, direniş eğer savaştan sonra da varlığını sürdürebilirse kaybetmemiş olacaktır. Bu durumda İsrail ise kazandığından söz edemeyecektir.

Ancak bu sadece kağıt üzerinde geçerlidir. Kastım şu: Eğer Filistin direnişi askeri ve siyasi imkanlarını büyük ölçüde kaybederse direnişin de kazandığından söz etmek zor olacaktır. Gazze 2006 yılından bu yana resmen direniş kontrolünde. Bu siyasi ve askeri kontrol durumu direnişin kapasitesine çok şey kattı. Direniş bir gerilla hareketi olmanın ötesine geçti, birçok düzenli orduyu dahi imrendirecek imkanlara sahip oldu. Ancak yaşanan son çatışmalarda Gazze'deki direniş bu düzenli yapısından, nizami askeri oluşumlarından, tugay ve taburlarından çok şey kaybetti. Savaşın ardından ABD ve İsrail ittifakı, Gazze'yi kontrol etmesi için Mahmud Abbas rejimine benzer bir yapı kurar ve direnişin yeniden toparlanmasını bu vasıtalarla engellemeye çalışırsa, direniş için aynı organizasyon üzerinde yeniden toparlanmak zorlaşacaktır. Ayrıca bölgeye Yahudilerin yeniden yerleşmesi de meseleyi daha karmaşık hale getirebilir. Bunların tümünü gelecek günler göstereceğinden burada ayrıntılara girmiyorum. Gelişmelerin olması halinde bu konuya tekrar dönülebilir.

İsrail gerçekten çekiliyor mu?

Değinmek istediğim bir diğer husus, İsrail'in Gazze'den çekildiğine ve bunun da direnişin zafer kazandığı anlamına geldiğine dair sürekli olarak gündeme getirilen ifadeler. Açıkçası sahadaki acı gerçekliği ısrarla görmezden gelen bu tarz yaklaşımların ve oluşan bu algının kime ne faydası olduğunu anlamıyorum. Direnişin bölgedeki morali ve motivasyonu yükseltmek için güçlü ve muzaffer bir dil kullanması oldukça normal. Buraya kadar bir sorun yok. Ancak aynı dilin dışarıda kullanılması, sanki Gazze'de her şey iyiye gidiyormuş, Gazze halkı ve direniş zor durumda değilmiş, İsrail'e karşı kendilerine yetebilirmiş gibi bir düşünceye yol açıyor. Bu durum ise rehavete sebep oluyor.

Halbuki sahada İsrail'in çekildiği noktalarda bundan farklı bir realite var. İsrail darbe yediği için, kayıp verdiği için, ilerleyemediği için çekilmiyor. Yalnızca artık yok edilecek bir şeyin kalmadığı, insanların yaşayamayacağı hale gelen bölgelerdeki gücünü azaltıyor. Bu bölgeler direnişin kontrolüne de geçmiyor. Tünellere ve yıkılan bölgelerin enkazına çekilen direniş güçleri yer yer saldırılarını sürdürse de etkileri büyük ölçüde azalmış durumda. Gerilla savaşı düşük yoğunluklu olarak devam ediyor ancak bu, İsrail'in gücünü azalttığı bölgelerin direniş kontrolüne geçtiği anlamına maalesef gelmiyor.

İsrail, gücünü azalttığı bu bölgelerden tamamen çıkmış da değil. İkisi piyade tugayı, biri ise zırhlı tugay olmak üzere üç ayrı tugay (toplam 13 tabur) halen bölgede bulunuyor. Bu takriben 10 bin askere denk geliyor. Yani Gazze kuzeyinde İsrail'in çekildiği ifade edilen alanda halen kilometrekare başına 100 İsrail askeri düşüyor. Bu da direnişin saldırıları sıklaşmadığı sürece İsrail'in bölgeyi aktif olarak kontrol etmesine yetecek bir sayı. Askerlere eşlik eden drone'lar, savaş uçakları, tanklar ve diğer zırhlı araçlardan, kara bombardıman vasıtalarından bahsetmiyorum bile.

Bunlara ek olarak İsrail Gazze'nin orta ve güney kesimlerindeki saldırılarına da şiddetli bir şekilde devam ediyor. Saldırıların bir süre sonra bombardımanlardan kaçan sivillerin sığındığı Refah ve Deyr el Belah'a ulaşacağı düşünülüyor. Bu bölgelerde yaşayan yaklaşık 1.8 milyon insanın akıbetinden endişe ediliyor.

Peki bütün bunlardan bahsetme sebebim nedir?

Realiteyi görmek

Bazı insanlar Gazze'deki realiteden söz edilmesine şiddetle karşı çıkıyor. Bundan bahseden insanlara kötü bir gözle bakıyor.

Benim düşünceme göre, çatışma bölgelerinden gelen haberler hususunda yaşadığımız en büyük problemlerden biri, olayların olduğu gibi yansıtılmaması ve abartma hastalığı. Kitlelere moral verilmesi için bunun yapılması anlaşılabilir. Fakat bunun herkesi kapsayan ve sürekli bir hale getirilmesi bizi rehavete sürüklüyor.

Şu anda Gazze hiç olmadığı kadar desteğe, dayanışmaya ve yardıma muhtaç. Gerek insani gerek siyasi gerekse askeri açılardan bu böyle. Ancak kamuoyunda oluşan (veya oluşturulan) algı bunun tam tersi.

İsrail'in Gazze'de hezimete uğradığı ve mahvolduğu gibi bir düşünce hakim. Bu düşünce insanların Gazze'de yaşananlara dair duyarlılığını azaltıyor. Gazze konusunda bir şeyler yapılması gerektiği düşüncesini baltalıyor. "Ne de olsa gerekeni direniş yapıyor" gibi yanlış bir düşünceyi yayıyor.

İsrail dahi büyük bir askeri güce sahip olmasına rağmen Gazze'deki savaşı ABD, İngiltere, Almanya gibi müttefikleriyle birlikte vermek zorunda hissetti. Ancak şu anda Gazze'deki direniş bu büyük ittifaka karşı tek başına karşı koymak zorunda bırakılıyor. İslam alemi söz konusu direnişi desteklemek için neredeyse hiçbir adım atmış değil. Üstelik "İsrail'in hezimete uğradığını" söyleyen haberler eliyle Müslümanların rehavete kapılmasının önü açılıyor.

Bu yazıyı okuyanlar arasından da söylediklerimi abartılı bulanlar, hatta beni İsrail'in oluşturmak istediği algıyı yaymakla suçlayanlar olabilir. İnsanları yaşanan işgale karşı bir şeyler yapmaya seferber etmeyi amaçlayan bu ifadelerden böyle bir yorum çıkaranların olmasına şaşırmayacağım.

Gazze'de İsrail 30 binden fazla insan öldürdü. On binlerce binayı yıktı. Bölgeyi yaşanmaz bir hale getirdi. Direnişi yok etmek için birçok mahalleyi tamamen yok etti. Gazze bu denli ağır bir yara almışken direnişin de benzer bir yara almadığını sanmak yanlıştır. Direnişin Gazze kuzeyinde üstlendiği saldırıların oldukça seyrekleşmesine bakılarak durum anlaşılabilir.

Gazze'yi ne bekliyor?

Sonuç olarak Gazze'deki durum halen kritik. Önümüzdeki aylarda bölgede insani krizin arttığına, açlık ve salgın hastalıkların yol açtığı problemlerin büyüdüğüne şahitlik edeceğiz.

Ayrıca ABD ve İsrail ile beraber Arap rejimlerinin savaş sonrasına dair planlarının devreye girmeye başladığını göreceğiz. Bu planların devreye girmesi genel olarak Gazzeli Müslümanların hususen de direnişin durumunu daha da zorlaştıracak.

Belki de İsrail'in jandarmalığını yapmak üzere Gazze'ye Arap rejimlerinden oluşan çok uluslu "barış güçleri" veya Mahmud Abbas, Muhammed Dahlan gibi iş birlikçi isimlere sadık birlikler konuşlandırılacak.

ABD, Arap rejimleri ve İsrail tarafından desteklenen bu güçler göstermelik bir "refah" ve "yeniden inşa" kılıfı altında bölgede direnişi yok etmek isteyecek. Halkı tehcir etmeyi amaçlayacak, Gazze Şeridi'ni parçalara bölerek Yahudileri tekrar bölgeye sokacak.

Hatta eğer başarabilirlerse Gazze'deki Müslümanları Mısır'a ve daha ötesine sürecekler. Belki Sina Yarımadası'na, belki Libya'ya, hatta Sudan'a ve ötesine... Gazze halkı bölgeden bir kez çıkarılırsa artık İsrail var olduğu sürece bölgeye dönemeyecekler. Tıpkı 1948'de ve 1967'de evlerinden çıkanların hala gurbette ve mülteci kamplarında yaşadığı ve evlerine dönemediği gibi.

Eğer İslam alemi Gazze'de yaşananlar karşısında 100 gündür devam eden suskunluğunu aynen korursa işlerin gideceği nokta bu. Elbette akıbetin ne olacağını ve geleceğin Müslümanlar için neler sakladığını bilemeyiz. Hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde de hayır olabilir. Fakat Allah'ın bizlere verdiği akıl ve muhakeme yeteneğini kullanırsak görünen şey budur.

Gazze'deki savaştan dizimizi dövmemize yol açacak neticeler çıkmaması temennisiyle...


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 2366 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Selim Demir Arşivi