Selim Demir

Selim Demir

Suriye savaşını yabancı işgal perspektifinden okumak

Suriye savaşını yabancı işgal perspektifinden okumak

Suriye'de 11'inci yılını geride bırakan savaş çoğunlukla bir halk ayaklanması ve ardından gelen bir iç savaş olarak yorumlanıyor.

Bu doğrultuda çeşitli görüş ve yorumlar ortaya atılırken, genel olarak Şam'daki mevcut rejimin yapısı ve yabancı güçlerin ülkedeki askeri mevcudiyeti ise büyük oranda ihmal ediliyor.

Ancak olayların seyrine bakılacak olursa Suriye'de yaşanan süreç, uzun süredir Irak, Afganistan, Somali gibi bölgelerde yaşananlarla aynı paralelde değerlendirilebilecek bir süreç. Zira bilhassa 2013 yılını takiben Suriye'de muhalif grupların savaştığı askeri ve organizasyonel yapı tamamıyla yabancı güçlerce idare edilmekte olan bir teşkilattan ibaret.

Öncelikle Şii milis gruplar, ardından İran ve nihayetinde Rusya, Suriye topraklarına dahil olarak savaşın fiili bir parçası haline geldi.

Suriye'de azınlık rejimi

Bu perspektiften değerlendirildiğinde Suriye'de kurulu olan rejimin doğasını iyi değerlendirmek ve bu rejime yönelik yabancı desteği anlamak gerekiyor.

Suriye'de 1963 yılındaki Baas darbesi ve 1970-1971 sürecinde Hafız Esed'in iç darbesi, ülkeyi yabancı destekli Nusayri azınlığın tamamen egemen olduğu bir azınlık rejimine dönüştürdü.

Askeriye, istihbarat ve emniyet teşkilatları Baasçılardan ve Nusayri azınlıktan oluşurken, bu kesimlere biat etmek şartıyla ülkenin diğer kesimleri yönetime dahil olabildi. Ancak yine de yönetim kademelerinde, ülkede söz sahibi olacak derecede yükselemedi.

Suriye'nin ezici çoğunluğunu oluşturan Sünni Müslüman halk yönetim kademelerinden uzakta tutulurken, düzmece seçimlerde Esed ailesinden adayların yüzde 99 gibi komik oy oranlarıyla "devlet reisi" seçildiği ilan edildi. Sistemli bir şekilde ülkeyi yabancı güçlerce desteklenen bir azınlığın eline teslim eden bu rejim mantığı 2011 yılındaki halk ayaklanmasına kadar sürdü.

1970 ve 1980'li yıllarda rejime karşı ayaklanmalar olsa da, her türlü maddi kaynaktan ve devlet gücünden uzakta tutulan Sünni çoğunluk, azınlık rejiminin katliamlarıyla bastırıldı. 2011 yılındaki kitlesel ayaklanmaların ardından ise azınlık rejimi askeri ve iktisadi gücünü ciddi şekilde kaybederken, yabancı destekçilerine sığınmak zorunda kaldı.

Yabancı işgali anlamak

Şii milisler, İran askerleri ve Rus güçleri özellikle rejimin gücünü yitirdiği 2012 yılının ardından Suriye'ye dahil olmaya başladı. Bilhassa 2015 yılının ardından Rusya ve İran, halk ayaklanmasına karşı savaşta başı çekiyordu.

Bu noktada, yabancı işgalin muhtevasını iyi anlamak gerekiyor.

Örneğin Afganistan'a baktığımızda, 2001 yılında başlayan ABD işgalinde ilk olarak doğrudan Batılı askerler cephe hattında yer aldı. Bunun ardından ülkede Batı destekli rejim tesis edildikten sonra, yerel güçler oluşturularak işgal bu güçler üzerinden sürdürüldü. Yabancı güçler ise muharebe rolünü büyük ölçüde bırakarak askeri eğitim, finansal destek ve hava desteğine devam etti.

Suriye'de de aynı şekilde Rusya ve İran, savaşın ilk sürecinde sıcak muharebe süreçlerine fiilen dahil oldu. Bunun ardından ise Esed rejimine bağlı güçler yeniden organize edilerek, Rus ve İranlı subayların nezaretinde bir ordu görünümünü aldı.

Bu bakımdan Suriye'de devam eden savaş süreci, esasında Suriye'nin fiilen Rusya ve İran tarafından işgal altında tutulmasından başka bir anlama gelmiyor. Aynı şekilde Suriye'nin kuzeydoğu bölgelerindeki YPG unsurları da bölgedeki varlıklarını ABD'nin yoğun askeri desteğine borçlu durumda.

Suriye'deki savaş bu açıdan bir iç savaştan ziyade, yabancı bir işgal olarak değerlendirildiğinde, mevcut sürece ve gelecekte yaşanabileceklere dair değerlendirmeler daha isabetli şekilde gerçekleştirilebilir.

'Meşruiyet' tartışmaları

Bu husustaki bir diğer tartışma da, Rusya ve İran'ın Suriye'ye "meşru" bir hükümetin davetiyle geldiği, bu sebeple söz konusu askeri varlığın işgal sayılamayacağı yönünde.

Elbette meşruiyet algısı tamamıyla teorik ve kitabi bilgiler üzerinden şekillenen ve bu kavramı siyasi bir silah olarak kullanmak isteyen kimseler için bu doğru bir çıkarım olabilir. Aynı şekilde ABD de Afganistan ve Irak işgallerini uluslararası hukuka yeni doktrinler ekleyerek, gerçeği eğip bükerek meşrulaştırmış, dünya da bu yalanlara ayak uydurmuştur.

Suriye'de kurulu rejimin meşru sayılmasının tek ölçüsü Birleşmiş Milletler ve uluslararası arena tarafından muhatap alınıyor olmasıysa, meşruiyet algılarında ciddi bir sorun var demektir. Zira söz konusu rejim ne tarihi açıdan bir meşru otoritenin devamı niteliğindedir ne de halkın onayıyla gücü eline almıştır. Aksine, halkın ezici çoğunluğunun hiçbir şekilde temsil edilmediği, ülkenin kaynaklarını kendi çıkarları için kullanan, kendileri zenginleşen ve halktan kopuk yaşayan bir azınlık rejimi söz konusudur.

Suriye, ülkenin çoğunluğunun taleplerini görmezden gelen, yabancı destekli bir azınlık rejiminin kontrolünde ve yabancı bir işgal altındadır. Bunun sonsuza dek sürmeyeceğini görmek güç değildir. Her ne kadar işgaller sonsuza dek sürecek gibi algılansa da Afganistan'da olduğu gibi 50 yıl geçse dahi, söz konusu işgallerin bir gün son bulması kaçınılmazdır.


Bu değerlendirmede yer alan ifadeler yazarın kendi görüşleridir ve Mepa News'in editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 3345 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yorumların her türlü cezai ve hukuki sorumluluğu yazan kişiye aittir. Mepa News, yapılan yorumlardan sorumlu değildir. Her bir yorum 600 karakterle (boşluklu) sınırlıdır.
Selim Demir Arşivi